✴2✴

3.3K 296 38
                                    

İçinde yaşattığı tohum her geçen gün biraz daha büyürken yalnızdı Luhan. Kendisinin ve dolayısı ile bebeğinin bulunması korkusuyla dağlara kaçmıştı. Taşların arasına oyulmuş mağaralarda yaşamaya çalışıyor ve zorda olsa bir şekilde bunu başarıyordu.

Sehun'un ne durumda olduğundan ya da şu an kendisine hangi duygular beslediğinden habersizdi. Bu duygular halen daha aşkta olabilirdi. Ya da aşk, kin ve nefrete dönüşmüşte olabilirdi. Bunu Sehun dışında kimse bilemezdi.

Fakat Luhan'ın şu an için aşk ve türevi duygulara ayıracak vakti yoktu. Tek düşündüğü peşinde ki adamlardan nasıl kurtulacağı idi. Ve bebeğini bir şekilde dünyaya getirmek zorundaydı. Yoksa atalarının yıllar yılı birbirlerine aktardığı bu güçler yok olup gidecek ve Byun büyücülerinden geriye koca bir hiç kalacaktı.

Ocak şeklini verdiği taşların arasına topladığı çalı çırpıları yerleştirirken kafasındaki tüm o can sıkıcı düşüncelere bir son verip karnını doyurmak için topladığı bitkileri elinde ki tek tencere olan isli bakraça bırakarak hazırladığı ocağı yaktı.

  Aylardır dağlarda yaşadığı için buranın şartlarına ayak uydurmaya çalışıyordu. Şanslıysa eğer keklik ya da ona benzer hayvanlar avlayıp karnını onlarla doyurabiliyordu. Fakat eğer bugün ki gibi şanssızsa bulduğu otları kaynatıp onlardan faydalanmaya çalışıyordu.

Hamileydi ve bir şekilde bebeğine fayda sağlayacak besinler tüketmek zorundaydı. Aşerdiği hiçbir şeyi burada tüketemiyor olsa bile en azından karnına değen küçük tekmeleri hissedip bunlarla mutlu olabiliyordu. Bebeğinin yaşadığını bilmek ve onun dokunuşlarını hissetmek güzeldi. Aslında ihtiyacı olan şey binbir yiyecekten daha ziyade zamandı. Luhan'ın şu an için ihtiyaç duyduğu tek şey kesinlikle bebeğini dünyaya getirmek ve ona bir şeyler öğretmek için sağlanacak zamandan başka bir şey değildi. Bu yüzden sabretmeyi öğrenmişti. Sadece sabretmeli ve sonucunda istediği mükafata ulaşmalıydı.

İsli bakraca attığı bitkilerin kaynadığını gördüğünde istemsizce karnında dolaşan elini çekip kızgın kulpa dikkat ederek yemeğini ateşin üzerinden aşağı indirdi. Bir tabağa aldığı yeşillikleri üfleyip elleriyle ağzına götürürken bütün bu otların karnını doyurmayacağını bilsede yemeye devam etti. Bu yabani yerde bunları bulduğuna bile şüküretmeli idi.

Karnında tam anlamıyla doymak olmasa da bir doluluk hissettiğinde elinde ki tabağı bir kenara bırakıp evinden getirdiği postu yere sarıp üzerine oturarak gaz lambasının derecesini biraz daha artırdı. Etraf artık biraz daha ışıklıydı. Gözlerini mağaranın girişine çevirip hayvanların girmesini engellemek için koyduğu çiti son kez kontrol ettikten sonra eline aldığı günlüğün sayfalarını çevirip boş bulduğu sayfaya bugünün tarihini attı.

Günlüğün her sayfası Sevgili Baekhyun diye başlıyordu. Baekhyun, oğluna verdiği isimdi. Çok düşünmüş ve oğlu için bu ismin uygun olacağına karar vermişti. Eğer ki büyük babası hayatta olsaydı muhtemelen oğlunun adını o koyacaktı. Fakat ailesinden hayatta kalan kimse olmadığı için oğluna babasının ismini koyma kararı almıştı. Oğlu babasının adıyla yaşamalı ve onun gibi onurlu bir adam olarak hayatını sürdürmeli idi.

Eline aldığı günlüğe Baekhyun için bildiği başka bir büyüyü kararlarken ocaktan gelen sıcaklık ve gaz lambasının vermiş olduğu o mayışmış ışık yavaş yavaş gözlerinin kapanmaya başlamasına neden olmuştu.

Defterini ve kalemini her zaman bıraktığı taşın üstüne koyup ardından gazı bitmesin diye lambasını kapattı. Postun üzerine uzanıp ellerini başının altına koyduktan sonra saniyeler içinde uyuya kalmıştı bile.

Rüyasında beyaz atlar içinde koşturan oğlu ona mutlu bir uyku çekmesi için fırsat tanımıştı. Keşke hayat rüyalarda olduğu gibi olsaydı. Fakat ne yazık ki öyle olmuyordu. Çünkü Luhan'ın hayatı rüyalarından daha çok kabuslarında olduğu gibiydi.

KUTSAL BÜYÜ(ChanBaek)-Bitti-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin