✴31✴

1.2K 129 48
                                    

Yola çıktıklarından beri birkaç saat geçmişti.

Chanyeol durmadan kaçamak bakışlar atıyordu Baekhyun'a. Şu ana dek karşılarına her hangi bir sorun çıkmamıştı lakin onun tedirgin olduğunu anlayabiliyordu.

Arkalarından gelen Jongdae'ye aldırış etmeden atının üzerinden uzanıp yakınında ki eli tuttu. Gözleri endişe ile kavruluyordu, keza yüreği de öyle. Baekhyun'la henüz bir şeylerin kıvılcımını harakete geçirmişken ona bir şey olmasına müsaade edemezdi.

Genç adamın gözleri elini tutan ele kaydığı sıra ona gülümseyip elinin içinde ki elin üzerini okşadı. "İyi misin?" Endişe ile kararan gözleri Baekhyun'un bal rengi gözlerinin üzerindeydi. Diğeri derin bir nefes alıp başını sağa sola salladı. Ağlamaklı bir ifadesi vardı.

"Bilmiyorum." Bir süre susup karşı tarafa baktıktan sonra devam etti. "İyi olup olmadığımı bilmiyorum. Tam bir şeylerin düzelmeye başladığına inanmaya başladığım sıra pat diye başka bir şeyin ortaya çıkması tüketiyor beni. Hayatımın ne zaman düzene gireceğini bir türlü kestiremiyorum. Bu gidişle bir düzen söz konusu olur mu? Bak işte ondan da emin değilim. Kendimle birlikte seni de sürüklüyorum bu çıkmaza." Sustu. Gözleri tekrar prensin gözlerini bulduğunda, ağlamaklı sesiyle bir kez daha konuştu. "Özür dilerim. Buna mecbur değilsin."

Chanyeol şaşkınlıkla gülümsedi. Baekhyun'un elini yukarı kaldırıp dudaklarına yaklaştırıp üzerine hafif bir öpücük kondurdu. "Buna mecburum Baekhyun. Gelecekte bu krallığı yönetirken yanımda senden başka kimse olsun istemiyorum." Baekhyun tebessüm ederek utangaç bir şekilde kafasını önüne çevirdi.

Karanlık hafiften çökmeye başlamıştı. Karınları acıkmış ve tüm gün at üstünde yol almaktan çok yorulmuşlardı. Chanyeol büyükçe bir kaya gördüğünde atından inip ipini bir ağaca bağladı. "Daha fazla devam etmeyelim. Bu gece burada dinlendikten sonra yarın sabah erkenden yola çıkarız."

Chanyeol'un sözü üzerine Baekhyun ve Jongdae'de atlarından inmişlerdi.

Jongdae kendi atını ve genç büyücünün atını da bağladıktan sonra prens ve büyücünün yanlarına vardı. "Hemen bir ateş yakıp yiyecek bir şeyler hazır edeceğim efendim. " Chanyeol, Jongdae'nin sözü üzerine başını aşağı yukarı salladı. Devrilmiş yaşlı bir ağacın üzerine oturduğu sıra yanına vurup Baekhyun'a gülümsedi. "Gel hadi sende dinlen biraz."
Baekhyun tedirgin bir kaç adımdan sonra Chanyeol'ün yanına oturmuştu. Gözlerini etraftan çekemiyordu. Gilda'nın bahsettiği ruhlar her an her hangi bir yerden çıkabilirdi.

"Korkma." Chanyeol çenesini tutup onu kendine doğru çevirdi. "Korkma korurum ben seni Baekhyun." Ardından uzanıp dudaklarını hafifçe Baekhyun'un dudaklarına değdirdi. "Beni karşılıksız seven birini bulmuşken, henüz bulmuşken kaybetmeyi göze alamam. Hayatım pahasına korurum seni merak etme."

Chanyeol'ün dudakları, dudaklarının üzerindeyken Baekhyun daha fazla dayanamayarak öpücüklerini derinlestirdi. Dili Chanyeol'ün ağzını talan ederken dudakları Chanyeol'un üst dudağına işkence etmek ister gibi onu emiyordu. Chanyeol ile olmak ona tüm dertlerini unutturabilirdi. Chanyeol ona adını bile unutturabilirdi.

"Beni hayatın pahasına koruma Chanyeol, hayatını benim için koru."

✴✴✴

Jongdae sönmesin diye ateşe birkaç kuru odun daha attı. Yemeklerini yemiş karınlarını doyurmuşlardı. Gündüz de epey yoruldukları için bir hayli uykuları gelmişti. Chanyeol'ün gözü ateşin önünde uyuklamaya başlayan Jongdae'ye takıldığı vakit ona çaktırmadan bıyık altından gülümsedi. "Jongdae sen uyuyabilirsin artık." Jongdae prensin sesini duyduğunda aniden yerinden sıçramıştı. "bir emriniz mi var efendim?" Chanyeol ve Baekhyun daha fazla dayanamayarak onun bu haline kahkaha attılar.

KUTSAL BÜYÜ(ChanBaek)-Bitti-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin