Chanyeol ile Baekhyun Kutsanmışlar Adası'na gittiği sıra Seoul...
✴✴✴
Kral Sehun tedirginlikle, taht odasının içinde bir aşağı bir yukarı volta atıyordu. Elini çenesine sarıp sert bir şekilde sivri çenesini kaşıdı. "İçim hiç rahat değil." Bir süre duraksadı. "Ya bir şey olursa?" Tekrar konuştuğunda yaşlı büyücü ellerini ovuşturup derin bir nefes aldı. O da oldukça tedirgin görünüyordu.
"İkisi de birbirinden güçlüler. Geri döneceklerdir efendim."
"Bu savaş adil bir savaş değil Xiumin. Gelecek beni çok kaygılandırıyor." Tekrar duraksamıştı. Arkasını dönüp hızlı birkaç adım attıktan sonra demir tahtına oturdu.
"Baekhyun, prensi koruyacaktır efendim."
"Peki ya Baekhyun? Onu kim koruyacak?" Kral'ın endişesi yüzüne yansıyordu. Elleri demir tahtın kollarına uzanmışken titrek nefesi Xiumin'in bile duyabileceği bir tonda yükseliyordu. Şifacı tahta doğru adım atıp kralın önünde durduğu sıra ellerini önünde kavuşturup krala döndü. "Baekhyun'un gücü onları aydınlatacaktır efendim. Lütfen artık endişe etmeyi bırakıp çocuklarınıza güvenin." Xiumin onu teskin etmek istercesine gülümserken Sehun yüzünü düzeltmeye çalıştı. İki çocuğunu birden kaybetme düşüncesi kahrediyordu onu.
"Sizin için papatya çayı hazırlayacağım. Belki biraz rahatlamanızı sağlar."
Xiumin saygı ile eğilip kralı selamlamasının ardından geri geri giderek odadan çıktı.
Sehun halen daha tedirgindi. Derin nefesler alarak Chanyeol ve Baekhyun hakkında düşünmemeye çalışıyordu. Fakat bu çok zordu. Onlar hakkında düşünmeyi kesemiyordu bir türlü.
Oturamıyor, kalkamıyor, yiyemiyor, içemiyor ve hatta uyuyamıyordu. İçinde ki bu kötü his bir gece de tüketmişti onu. Göğsüne dolan korkular darlanmasına neden olurken elini sol göğsüne koyup bir kez daha ayağı kalktı. Oturduğu yer batıyordu sanki.
Göğsünü ovuştura ovuştura büyük salonun ortasında volta atarken, kırmızı pelerini ardı sıra gelip yerleri süpürüyordu.
Uzun siyah çizmelerinin sesine bir uğultu karıştığı sıra korku ile arkasına döndü. Fakat görünürde bir şey yoktu. Derin bir nefes alıp içinden bir 'oh' çektiği sıra başka bir uğultu daha duymuştu. Gözleri salonu tararken titrek bacakları bir geri bir ileri gidiyordu. "Kim var orada?" Tekrar arkasına dönüp dış kapıya baktı. "Xiumin sen mi geldin?" Diye sordu tok bir ses tonu ile. Lakin yaşlı büyücünün bu kadar çabuk gelmesi beklediği bir şey değildi. Bu yüzden tedirginlikle bir kez daha bağırdı. "Nöbetçiler orada mısınız?" Ses yoktu. Bir kez daha etrafını taradı gözleri. Eli her ihtimale karşı belinde asılı duran kılıcının üzerindeydi. "Nerde bunlar?" Hızlı bir iki adım atıp kapıya ulaştı. Eli kapının kolunu tuttuğu vakit bir çığlık duydu.
Bir kadın çığlığı.
Arkasını döndüğünde ise şahit olduğu şeyle birlikte gözleri fal taşı misali açılabileceği kadar açılmıştı. Beyaz ruh hızla ona doğru gelirken ani bir refleksle belinde asılı duran kılıcı çıkardı. İlk hamlesi gölgeyi ıskalarken ikinci hamlesi gölgenin kafasını ikiye ayırmıştı. Lakin bir sorun vardı, kılıç gölgeyi öldürmek için yeterli değildi çünkü Sehun'un kılıcı Chanyeol'ün kılıcı kadar özel bir kılıç değildi. Evet belki de bu diyarın en iyi ustasının elleri yapmıştı bu kılıcı. Ama ne var ki bu kılıcın faniler üzerinde yarattığı etki ölü ruhlar üzerinde işe yaramıyordu.
Gölge Sehun'un boynuna sararken ellerini orta yaşlarına gelmiş kral son bir ümit kapının koluna tutunarak bağırmaya çalıştı. Ama boynunu saran eller buna izin vermiyordu. Ve gölgeyi engellemeye çalıştığı tüm çabalar da sonuçsuz kalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL BÜYÜ(ChanBaek)-Bitti-
FanficKrallar, Prensler, büyücü ve ejderhalar. İyilik ve kötülük. Gerçekler hiç bu kadar fantastik bir şekilde anlatılmamıştı. Çiftler: ChanBaek HunHan KaiSoo ✴ Kitap Angst değil ✴