✴20✴

1.3K 143 23
                                    

Olanların şaşkınlığını bir türlü üzerinden atamıyordu Baekhyun.

Peki şimdi ne olacaktı?

Muhtemelen Jongin'in ölümü Kyungsoo'yu fazlasıyla kızdırıp, Chanyeol'u ilk hedeflerinden biri haline getirecekti.

Şaşkınlığını gizleyemiyordu. Olaydan hemen sonra oradan ayrılmasına rağmen sanki halen daha oradaydı. Bundan sonra olacakları kestirmesinin imkanı yoktu. Tek yapması gereken çıkabilecek her hangi bir savaşa karşı hazırlıklı olmasıydı.

"Baekhyun çabuk gel buraya. Yardım et." Chanyeol'un bitkin sesini duyduğunda hemen arkasını döndü. Sürükleyerek getirdiği esmer adam kanlar içindeydi. Prensin ise rengi atmıştı. Muhtemelen o da olacak olan her şeyin farkındaydı.

Hızla bitkin adama doğru yürüyüp Jongin'i kaldırmasına yardım etti. İkili esmer adamın bedenini yüz üstü bir şekilde atın üzerine yerleştirirken genç büyücü bir tuhaflık olduğunu seziyordu.

"İyi misiniz?" Baekhyun tedirgin bir sesle sordu.

"Evet iyiyim. Ama hemen buradan gitmeliyiz. Jongin'in yanında ki çocuğun birilerini getirmeye gittiğine  eminim." Jongin'i ölen şövalyelerin atlarından birine yerleştirdikten sonra kendi atlarına doğru yol alan ikilinin elleri bir birine çarpıyordu.

Bu durumu ilk fark eden Baekhyun olsa da Chanyeol de fark etmek için geç kalmamıştı. Bir anda gözleri buluşan ikiliden ilk olarak gözlerini kaçıran Chanyeol olmuştu. O gün olanları aklından tamamen çıkarmak istiyordu. Ve Baekhyun asla onun sevebileceği kişi olamazdı.

Ona karşı öfke doluydu.

"Gidelim hadi." Sert çıkan sesi yüzünden Baekhyun'a bakmaya cesaret edemezken siyah atının dizginlerini avuçladı. "Deh." Bir eliylede Jongin'i taşıyan atın ipini tutuyordu. Kaleye doğru giden tüm yolu şimşek gibi geçiyorlardı.

Baekhyun ara sıra gözlerini prense doğru yönlendirse de prens olanın durumu fark etmesi korkusu ile hemen önüne dönüyordu.

Kalbine laf geçirememesi ne acıydı.

En nihayetinde Seoul kapılarını geçip taş kalenin önüne vardıklarında Chanyeol hızla atından inip ona doğru gelmekte olan Yifan'a Jongin'i işaret etti.

"Onu hemen şifacının odasına götür Yifan."

Sarışın şövalye prensi selamladıktan sonra atın üzerinde ki esmer adamı kucaklayıp Baekhyun'un rehberliğin de Minseok'un odasına doğru yürümeye başladı.

Bu sırada Prens Chanyeol taş merdivenleri ikişer ikişer tırmanıp taht odasına doğru yol almaya başlamıştı. Gözleri tıpkı siyah bir kayayı anımsatıyordu. Ve daha önce hiç bu kadar soğuk görünmediğine emindi. Bunu yanından geçen insanların titrek bakışlarından anlayabiliyordu.

Durup dururken nefesi tekledi bir an. Üzerinde Jongin'i öldürmüş olmasının verdiği pişmanlık vardı. Fakat eğer önce davranan kendisi olmasaydı şimdi ölmüş olan o olacaktı. Bunu yapmaktan başka çaresi yoktu.

Taht odasına geldiği vakit derince bir nefes alıp ellerini çift kanatlı kapının kulplarına sabitledi. Kral babasının tepkisini bir türlü kestiremiyordu. Eğer annesi de içerideyse bu durumdan daha az yara alarak kurtula bilirdi belki.

Kapıyı açıp içeri girdiğindeyse kraliçenin de orada olması içine bir nebze de olsa su serpmişti. Fakat her zaman ki gibi kavga ediyor olmaları bu sefer Chanyeol'ü daha çok yormuştu.

Kral ve Kraliçenin kavgaları genç prensin içeri girmesi ile son bulurken titrek bir nefes daha verdi Chanyeol.

"Kralım."

KUTSAL BÜYÜ(ChanBaek)-Bitti-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin