✴4✴

2.8K 292 55
                                    

Sehun'un Luhan'ı görmesinin üzerinden tam bir hafta geçmişti. Bir hafta geçmişti geçmesine ama Sehun'un aklından o çaresiz görüntü bir türlü geçmek bilmiyordu.

Kendisini odasına kapatmıştı. Babasının ısrarlarına rağmen ve halkın ona tepkisine rağmen çıkıp o büyücüyü aramayı reddediyordu. Büyücünün kim olduğunu zaten biliyordu fakat dışarı çıkıp onu elinden tutup sürükleyerek buraya getiremezdi ya.

Tanrı aşkına o büyücü Luhan'dı çünkü. Sehun'un tavlamak için öldüğü tam eline geçmişken de kaybettiği tek aşkıydı. Üstelik ondan bir çocuğu olmuştu. Babasına bütün bunları anlatamazdı. Fakat Luhan'ı da getirip halkın gözü önünde çarmıha gererek canlı canlı yakamazdı. Korkuyordu Sehun. Bu işin sonunda birilerinin canı fena halde yanacaktı ve bunun Luhan olmasından çok korkuyordu.

Fakat onu görme dürtüsünede bir türlü engel olamıyordu. Bu yüzden yerinden kalkıp keten pantolonunu ve keten gömleğini giyindi. Kölesi Xiumin'in parlattığı uzun çizmeleri de giyindikten  sonra kılıcını yenine koyup beline asarak odadan çıktı.

"Xiumin." Taş koridor sesiyle yankılanırken odasının önünde ayağını yere vurarak kölesi olan adamın yanına gelmesini beklemeye başladı. Saniyeler sonra Xiumin ellerini beline astığı önlüğe kurulayarak mutfak tarafından çıkmıştı. "Buyurun efendim. Bir isteğiniz mi var?" Genç köle prensin karşısında saygıyla eğilip sorduğunda genç prens ifadesini bozmadan yutkunup cevap verdi. "Atımı hazırla. Küçük bir yolculuğa çıkacağım." Köle başını sallayıp arkasını döndüğü sırada aklına gelen şeyle tekrar prense döndü." Sizin için kahvaltı hazırlamıştım. Kahvaltı yapmayacak mısınız?"

"Hazırladıklarını bir paket yap. Hatta biraz daha ekmek, meyve, ne bulursan içine doldur." Genç köle şaşkınlıkla başını sallayıp efendisinin istediği şeyleri hazırlamak için prensin yanından ayrıldı. Şaşkındı çünkü prens ilk defa ondan böyle şeyler istiyordu.

***

Sehun Xiumin'e yapması gereken şeyleri tembih ettikten sonra odasının önümden ayrılıp taş holde ilerleyerek muhtemelen babasının kahvaltı yaptığı taht odasına doğru yürümeye başladı.

"Prensim" ardından gelen sesin sahibi durmasını sağlarken, derin bir nefes alıp gelen kişiye baktı. Kim Jongin kırmızı pelerinli askerlerin en üst rütbesinde olan baş komutanlardan biriydi. "Seni dinliyorum" ses tonunu değiştirmeden gayet koyu ve sert bir şekilde söylediğinde esmer adam dudaklarını birbirine bastırıp koltuk altına sakladığı zırhını biraz daha sıkıştırdı. "Odanızdan çıktığınızı duyunca bugün büyücüyü aramaya çıkacak mıyız diye sormak istedim."

"Hayır gününü ben size söyleyeceğim. Bugün yanlız başıma ormanda bir gezinti yapmak istiyorum sadece." Esmer komutan prensin isteğine karşı gelemeyeceğini bildiği için başını sallayıp selam verdikten sonra arkasını dönüp yerlere kadar sürünen kırmızı pelerini eşliğinde Sehun'un yanından ayrıldı.

Komutanın ardından Sehun kaldığı yerden devam ederek taht odasının önüne gelip kapıyı çaldı. İçeriden gelen gir komutunun ardından iki kanatlı büyük kapıyı iterek açıp içeriye girdi. "Prens hazretleri sonunda odalarından çıkmayı akıl edine bilmişler." Babası çatalına taktığı peyniri ağzına attığı sırada söylediğinde Sehun göz devirerek tek kişinin yiyeceğinden çok çok daha fazla hazırlanmış masanın etrafında dolaşarak babasının yanına gitti.

"Kyungsoo yok mu uzun zamandır onu yanında göremiyorum." Kyungsoo Sehun'un üvey annesinden olan kardeşiydi. Birbirlerini çok fazla sevdikleri söylenemezdi fakat gelin görün ki yokluğu da oldukça göze batıyordu. "Bilmiyorum sizde genetik olmalı. O da son birkaç gündür odasından çıkmıyor." Sehun'un bugün birkaç imayı daha kaldıracak gücü kalmamıştı bu yüzden masanın üzerinde duran zeytinden birkaç tane ağzına atıp çıkışa doğru ilerledi. "Ormanda biraz tur atmak istiyorum. Beni akşam yemeğine beklemeyin."

KUTSAL BÜYÜ(ChanBaek)-Bitti-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin