30.09.2017
**********
Sabah gözüme vuran ışıklar yüzünden uyandım. Ah! Perdeyi niye çekmediysem, gece yatarken? Homurdanarak pikeyi üzerimden attım ve yataktan kalktım. Belime kadar çıkmış olan pijamamı düzelttikten sonra odadaki banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Geri odama döndüğümde nasılsa dışarı çıkmayacağım için üstümü değiştirmeden yatağımı topladım ve telefonumu alıp odadan çıktım."Günaydın" dedim neşeyle, salona girdiğimde orda olduğunu görünce. Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp bana baktı. Sanırım dün gece yaşadıklarımdan sonra nasıl bu kadar neşeli olabildiğimi düşünüyordu. Ama ben böyleyim, ne yapabilirim? Umursamamayı çok uzun zaman önce öğrenmiştim. "Kahvaltı yaptın mı?"
"Hayır" dedi ve televizyona geri döndü.
"O zaman ben bir şeyler hazırlayayım. İstediğin bir şey var mı?"
"Ben bu saatte kahvaltı yapmam" dedi gözlerini televizyondan ayırmadan. Sabahın köründe kahve içiyorsun ama kahvaltı yapmıyorsun öyle mi yani? Değişik adam. Ben de omuz silkip mutfağa girdim. Dolabı açıp peynir, salam ve domates çıkardım. Kendime sandviç yapabilirdim en azından.
İlk yaptığım sandviçi sarıp masanın üstüne koydum ve kendime bir tane daha yaptım. Belki sonra yemek isterdi. Dolaptan soğuk bir meyve suyu çıkarıp bardağa doldurdum. Tepsiye koyduktan sonra tepsimi alıp içeri girdim.
Dün gece oturduğum koltuğa oturup bağdaş kurdum. Üstümdeki gecelik kısa olduğu için dikkatle oturayım derken bacaklarım daha fazla açılmıştı. En azından gözükmemesi gereken yeri kontrol altına almıştım. Sandviçimi peçeteye sarıp koca bir ısırık aldım. Meyve suyumdan da koca bir yudum alarak yemeğime devam ettim.
"Neden bana Buketin kuzeni olduğunu söylemedin?" dedim yemeğimi bitirdikten sonra. Bardağımda kalan son yudum içeceğimi de içip bardağımı tepsiye bıraktım.
"Söylemem mi gerekiyordu?" dedi bana ters ters bakıp.
"En azından sohbet olsun diye, Mr. Ezra benim dayım diyebilirdin."
"Birinci konu dayım değil, eniştem. Buketin annesi, teyzem. İkinci konu çok konuşmayı ve çok konuşan insanları sevmem. Başka bir şey de sorma" dedi kesin bir dille. İlk defa bu kadar uzun konuşmuştu benimle. Bunu fazla konuşmamasından anlamıştım zaten ama benim amacım da onu konuşturmaktı. O zaman neden adı Stefandı? Merak ediyordum işte.
"Bu evde birbirimiz yokmuşuz gibi mi davranacağız yani?" dedim anlamsızca. Tereddütsüz başını salladı. "Çok sıkıcısın gerçekten. Ne olur, iki soruma cevap versen?"
"İki mi?" dedi alayla. "Eve geldiğimizden beri en az elli soru sordun."
"Aman, cevaplayınca öldün sanki" dedim sinirle yerimden kalkıp. Uyuz. İki soruya daha cevap versen ölürdün. Mutfağa girip elimdeki tepsiyi ve bardağı yıkayıp yerlerine koydum. Ardından hiç salona bakmadan merdivenleri çıkıp odama geçtim. Biraz dışarı çıkıp gezebilirdim.
Dolabın kapaklarını açıp kıyafetlerime baktım. Pembe, uzun ama iki taraftan da dizimin bir karış üstüne kadar yırtmacı olan bir şifon etek çıkardım. Bugün etek giymek istiyordum. Üstüme de siyah, pembe çiçekli bir büstiyer aldım. Üzerimdeki pijamayı çıkarıp diğer eşyalarımı giydim.
Pijamamı katlayıp yatağımın yanına koyduktan sonra banyoya geçip dolaplarda maşa aradım. Kurutma makinesinin olduğu dolapta bir maşa görünce sevinçle aldım ve pirize taktım. Aynanın karşısına geçip saçlarımı hafif dalgalandırdım. Kirpiklerime de rimel sürdükten sonra her şeyi yerine koyup banyodan çıktım.