15.10.2017
**********
"Buket neden beni kıvrandırıyorsun arkadaşım? Söylemeyeceksen 'söylemiyorum' de, olsun bitsin.""Sen itiraf edene kadar söylemeyeceğim."
"Ya neyi itiraf edeceğim anlamıyorum ki?" diye tısladım sinirle. Telefonu duvara fırlatmamak için kendimi zor tutuyordum. Sabahtan beri Buketten Alaranın kim olduğunu öğrenmeye çalışıyordum ama bir türlü söylemiyordu. Onun aksine bir de itiraf et deyip duruyordu. Daha neyi itiraf edeceğimi bile bilmiyordum ki.
"Ondan hoşlanıyorsun demi?" dedi neşeli olduğu belli olan sesiyle.
"Kimden?"
"Kandırma beni, Defne" dedi alayla. "Seni biraz tanıdıysam Çağrıdan hoşlanıyorsun."
"Ne?" diye bağırdım birden ve arkasından kahkaha atmaya başladım. Kendimi zorlukla frenleyerek konuşmaya devam ettim. "Be-ben mi?"
"Geç sen dalganı."
"Dalga falan geçtiğim yok, Buket" dedim ciddi bir sesle. "Ondan hoşlandığım falan da yok. Sadece Alara ismi bir yerden tanıdık geliyor, nerden olduğunu çıkaramadım."
"Sen ondan hoş..."
"Ay tamam Buket, öğrenmek istemiyorum artık" dedim bıkkınlıkla. Zorla mı arkadaşım? Hoşlanmıyorum ondan. Hem o uyuz, ondan hoşlanabileceğim bir süre kadar bile benimle muhatap olmadı ki. Ne ara ona kapılacaktım? "Ondan hoşlandığım falan da yok."
"Peki, sen bilirsin. Akşam ben de gece kulübünde olacağım. Görüşürüz" dedi ve cevap vermeme fırsat tanımadan yüzüme kapattı. Gözlerimi devirip telefonumu komodine koydum. Uyandığımdan beri onun yüzünü görmemek için aşağı inmemiştim ama karnım acıkmaya başlamıştı.
Yatağımdan kalkıp topladıktan sonra dolabımdan kıyafetlerime bakmaya başladım. En azından bir süre daha kendimi böyle oyalayabilirdim. Açık renk kot şortumu ve bordo mavi kareli gömleğimi alıp banyoya girdim. Banyo kapısını hala daha kilitlemiyordum ama sonuçta benim odamdaki banyoydu, öyle pat diye girmezdi herhalde.
Hızlıca bir duş aldıktan sonra üzerimi giyinip banyodan çıktım. Odamdaki aynanın karşısına geçip saçlarımı biraz kuruttuktan sonra dağınık bir topuz yapıp tepeden topladım. Her zamanki gibi basit makyajımı da yaptıktan sonra odamdan çıktım. Akşama kadar orda oturacak değildim sonuçta. Ben ona alışmıştım ama onun da bana alışması gerekiyordu.
"Günaydın" dedim her zamanki neşemle. Bakışlarını televizyondan çekip bir süre bana baksa da bir şey demeden geri televizyona döndü. Nerden geldiğini bilmediğim bir cesaretle yanına oturdum ve ellerimi yanaklarına koyup dudaklarının kenarını iki yana hafifçe çektim. "Alt tarafı bir 'günaydın' deyip böyle gülümseyeceksin. Çok zor bir şey olmasa gerek."
"Çek ellerini." Dudaklarının şekli yüzünden tam konuşamasa da ne demek istediğini anlayıp geri çekildim. Biraz yana kayıp bağdaş kurarak ona bakacak şekilde oturdum.
"Ben gidene kadar konuşmayacak mısın benimle?"
"Ne gerek var?" dedi sinir bozucu tavrıyla.
"Ciddi anlamda hayatımda gördüğüm en uyuz insansın" dedim sinirle ve yanından kalkıp mutfağa geçtim. Onunla uğraşamayacak kadar açtım. Canım menemen çekmişti ve eğer malzemeler varsa yapacaktım. Yoksa da... O kadar adam boşuna kapının önünde durmuyor ya gidip alsınlar. Dolabı açıp istediğim malzemeleri bulunca hepsini güzelce yıkayıp işimi yapmaya başladım.
Yumurtayı da kırıp tavaya ekledikten sonra işim bitmişti. Bir süre daha kısık ateşte bırakıp yumurtanın sertleşmesini bekledim. Çok sulu kalınca hoşuma gitmiyordu. Tezgahın üstünde duran orta boy tepsiyi alıp iki bardak ve çatal koydum. Tabiki de bencil bir insan değildim, ona da yapmıştım. İki gündür bu saatlerde kahveden başka bir şey yiyip içmiyordu ve eminim ki açtır.