LAVİNYA

255 213 13
                                    

Yeni doğmuş bir bebeğin hayata attığı ilk adımlar kadar mutluluk vericiydi. Gamzeyle yürümek. 

Mutluluğun şekil bulmuş haliydi Gamze. Anı yaşarken bile özlüyordum, geçen her saniye geçmiş oluyor diye. Gözlerine her bakışım, geçen her bir saniyeye veda havası katıyordu işte.
En mutlu anımda bile mutluluğumun içine saklanmış gelecekte yüreğimi sobelemek için bekleyen hüzün tanecikleri vardı. Sevmek nasıl birşey miş böyle. Bütün duygular iç içe , başa çıkılmaz şekilde.

Yüreğime dokunan sesiyle söylendi.

" Buğra iki arkadaşın vardı ya hani. Çok özlediğin oluyor mu. Anlatsana dostluğunuzu... "

Yangın yerine dönmüş yüreğime tuz basmıştı bilmeden.

" Tabi anlatırım. Hatta teşekkur ederim. Anlatmak bana iyi gelir belki de.

Anne baba ayrı üç kardeşiz aslında. Dostluklarında kardeşlik tattığım iki insan. Dostluğun , sadakatin yüreklerinde eksik olmadığı koca iki çınar onlar. Sert rüzgardan korunmak için arkalarına sığındığım iki çınar. Anlatırken bile yüreğimi gururlandıran, duygulandıran iki dost.

Yetim Ömer ve yoksul Muhammed.
Bütün varlığını " baba " sözcüğünün geçeceği bir cümleye feda edecek kadar yaralı ve eksik bir yüreğe sahip olan Ömer kardeşim.
Öte yandan dünyanın bütün zenginlikleriyle sahip olunamayacak , alınamayacak bir yüreğe sahip olan Muhammed. Yüreği zenginlik dolu bir kardeş.

Ömerden ayrı düşmek , uzak olmak yetim bıraktı yüreğimi. Muhammetten ayrı ve uzak olmak ise yoksul yanımı çıkardı ortaya.
Özlüyorum tabiki hemde özlemenin en ağır şeklini yaşıyorum Gamze. Sevgili kelimesinin dostluğa saklanmış yanıydı onlar.

Acılarımızı bile ekmek misali paylaşırdık üçe. Ömerle öksüz , Muhammetle yoksul olurduk. Peki ya sen diye soracaksın şimdi bana. Senin hangi eksik yanını yaşarlardı diye. Belki saçma gelecek belkide çok basit ama benlede hep mutsuzluğa, hüzüne açılırlardı. Var olan bir parça mutluluklarını da benim için hiçe sayarlardı. Mutsuzluğuma katılırlardı.
Bütün ömrümü var olduğundan bile emin olmadığım hayali sevgili için harcar. Onsuz olduğum her an için karamsarlığa, umutsuzluğa boyun eğerdim. Vakit tanımadan düşlerime giren, hayallerime sızan sevgili uğruna yaşadığım hüzne ortak olurlardı.

Anlatmakla bitiremem ki ben onları. Son gün görecektin ardımdan nasıl baktıklarını. Ardıma nasılda baktığımı.
Son baharda dökülen yapraklar misaliydik üçümüzde. Dedim ya sert rüzgardan korunmak için sığındığım koca iki çınar diye. Uzaklaştıkça korunamadım , koruyamadım kendimi. Rüzgara teslim olmuş savrulan yapraklar gibiydim. Yıkıldım uzak düştükçe.

Koca iki çınarın nasıl sallandığına , ayakta duramamasına şahit oldum. Devrilmelerini izledim Gamze. Düşen gözyaşlarının yağmur damlaları gibi birbirine karıştığına şahit oldum.
Rüzgarın kenara çekilip ayrılığın fırtına gibi esmesine şahit oldum. Hüzün denilen sele kapıldıklarını , boğulmamak için çırpınmalarına şahit oldum.

Ne zaman ki onlar gelir aklıma , işte o zaman yüreğimde hasretin türküsü çalmaya başlar. Yüreğimin ana temasını sorsan hasret ve özlem derim. Özlenmez mi hiç iyi ve güzel insanlar.

İşte böyle Gamze "

Anlattıklarım azda olsa sarsmıştı sanki Gamzeyi. Dokunsan ağlayacak gibiydi. Yüreğinde örneğimi vardı bunun acaba. Yoksa yüreğinin en hassas noktasınamı dokundu anlattıklarım. Gözbebeklerinin parlaklığından belliydi dökülmek için bekleyen gözyaşlarının olduğu. Islak ıslak bakıyordu gözlerime.
Kısık sesle cevap verdi.

Ahiretliğim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin