" Eee şimdi sıra sana geldi Buğra.
O açığı anlatmamış olmanın verdiği kızgınlığa rağmen merak ve heyecanla dinlemiştik seni.Ve şöyle başlamıştın söze..
' Sizi istiyorum kardeşlerim.
Huzur ve sağlığınızı istiyorum. Bugün gibi hergün yanımda olma ihtimalinizi istiyorum. Çoluk çocuk oturmuş yudumladığınız çayın eşliğinde tebessüm ederek anılaşan bugünlerimizi konuşmak istiyorum.
Yaşlanmış ama ipi kopmuş uçurtmalarımızı hatırlayan dedeler olmak istiyorum. Gerçekleşen hayallerimizi konuşmak istiyorum. Tekrar tekrar ve yine tekrar etmek istiyorum. Ölüme bile huzurluyken yakalanmak istiyorum.
Son gördüğüm manzara siz olun istiyorum. Siz yüreğimin gökyüzüsünüz kardeşlerim. '
Işte böyle Buğra. Seninki en güzeli olmuştu yine. Hep farklı olmak zorundamısın be dost. Hayallerinin bile temelinde biz vardık. Sen ne güzel bir insansın be kardeşim.
Bunca değeri bırakmış çocukça takılmıştık yine sana. Muhammed söylemiş bende ona uymuştum."
" Wow Wow wow sayın seyirciler. İlk defa Buğranın hayalinde gönlünün sultanı geçmedi. "
" hahaha Muhammed haklı Buğra.
Unuttun mu yoksa yengemizi. "" hahaha çok komikmiş. Gülün gülün.
Komiklik sizde olum. Yaşlılar olarak hayalimizi kurduğumuzda yengenizle aynı bastonu tutmuş öyle oturmuştuk aslında.Hahaha siz sadece konuştuğum kısmı aldınız. Ama yüreğimde ince detayı saklıydı. "
Ömer bu konuşmaları yaparken Buğra hafiften gülümsemişti. Gamze ruhunu esir almış gibiydi. Aklına düşmesi , diline düşmesi yetiyordu bu adamı mutlu etmeye.
Ömer , Buğranın hafiften gülümsediğini görmüş mutlu olmuştu.
" işte bu kardeşim. İşte bu çok yakışıyor sana. Hep gülümse, üzülme hiç bir zaman. "
Buğra yine tepkisiz kalmıştı. Günler geçmiş taburcu olmuştu. Odasından çıkmıyor, kimseyle konuşmuyordu. Pencere kenarına hapsedilmiş gibiydi. Ordan ayrılmaz olmuştu. Gözleri gökyüzüne takılmış , gece gündüz öylece izliyordu. Yaşayan bir ölü gibiydi.
Zaman tükendikçe çocuklaşıyordu. Ruhunu kaybediyor gibiydi. Sevenleri ona baktıkça acılar büyüyordu yüreklerinde.
Kendi kendine güler , kendi kendine ağlar olmuştu. Gülerken bile gözlerindeki acı kaybolmuyordu. Gözbebekleri acının rengini taşıyordu..
Aşk nasıl bir hastalıkmış öyle. Yüreğinden vurduğu yetmezmiş gibi ruhunuda alıyormuş insanın..
Buğra , yüreği gibi ruhunuda kaybetmişti. Ömerin ısrarı dışında odasından çıktığı yoktu. Güneşin bile rengini unutmuştu belkide...
Annesinin ve sevdiklerinin sesini duymuyor gibiydi. Yalnızlığında yok olmak istiyor. Gamzeye ait yüreğini kimseye emanet etmeden toprağa bırakmak istiyordu..
Bütün hayallerini yüreğinin yasında toplamış geceye salıyordu sadece. Güneş doğmadan saklıyordu benliğini. Geçmişinde Gamze var diye geleceğe küsmüş , korkar olmuştu. Geçmişiyle birlikte ölmek istiyordu..
Ömerin yüreği ikiye bölünmüş gibiydi. Yaşarken ölümü tatmış Buğraya şahitlik ediyordu bir yanı. Diğer yanı ise hayata bağlayan Tuananın varlığıydı. Büyük gün çatmıştı kapıya. Yüreklerinin birleşeceği , umutlarının ve hayallerinin aynı çatı altında toplanacağı gün gelmişti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahiretliğim
RomansSizce ? Aşk mı daha değerli yoksa dostluk mu ? Siz hangisini ebediyen yaşamak isterdiniz... Buğra, bu konuda şanslı doğmuş nadir insanlardandı. Aşkında dostluğunda en güzelinden yaşanması nasip kılınmış bir yüreğe sahipti... Gamze, duyguların en güz...