~2.BÖLÜM~

13.2K 451 6
                                    

"Kahvaltı yapmadan nereye gidiyorsun sen"
"Canım balığım Leyla'm lütfen bugünlük şu acizane arkadaşını affet. Bak söz veriyorum yarın birlikte kahvaltı yaparız. bilirsin benim sözüm sözdür Şimdi çıkmalıyım ameliyatım var geç kalacağım."
Leyla yalan bir kırgınlıkla dudağını büzerek
"Peki git zaten Leyla kim ki beni umursama. Bir gün izinliyim kuzucuğum ile kahvaltı yapim dedim sayende hevesim kursağımda kaldı" dedi. Ama bunu yapma yaaa... cadı kız benim hassas noktamı biliyor ya. Ben de geçiştirmek için hızlıca cevap verdim
"Ama balığım yapma böyle. Gidemem bak aklım sende kalır. Sonra ben üzülürüm"
Dedim etkili olmuş olacak ki
"Şaka be kuzum aklın kalmasın başka zamana kalsın artık. Hadi sen de geç kalmadan gitsene." Dedi. 32 dış sırıtarak zafer kazanmış bir edayla
"Ay ay ay benim balığım da ne anlayışlıymış.  Kıyamam ben sana " deyip daha fazla oyalanmadan Leyla'mın yanağına sulu bir öpücük kondurmuştum. Sonra da ışık hızıyla yani kilometrede 300.000 metre hızla ayakkabılarımı giyip çıktım. 
Dışarıda çok güzel bir hava vardı. Tam yürümelik bir havaydı.  Hafif yağmurlu biraz da esinti...Bu güzellikleri görüp de  mükemmel yaratıcıya  o yüce Rabb'imize şükretmemek elde değil. Bir kez daha çok şükür. Ne kadar şükür etsek de az bu güzelliklere karşı. Tam da bunları düşünürken yürüyerek gitmeye karar verdim işime. Hem hastanede yakındaydı.
Ne tarafa gözüme çevirsem gözüme şükür edecek bir şeyler çarpıyordu. Mesela Güneş un dünyamıza olan uzaklığı... 1 santimetre hatta santimetreyi geçtim 1 milimetre dahi yakın olsaydı bu dünya yaşanılmaz  hale gelirdi. Bunları ayrıntılarıyla hepimiz derslerde görmüşüzdür. Fakat insanoğlu ne kadar da nankör ve aciz... Bunca düzene nizama karşı şükretmek zor geliyor bizlere. Tuhaf değil mi? Allah senden yalnızca 5 vakit namaz istiyor biz buna zorlanıyoruz. Fakat hiç diğer özel işlerinden alışverişlerinden kuaförlerinden geri kalanı görmedim. Güzellik için acı çekmeye rahatsız olmaya değermiş. Peki kardeşim sana soruyorum ebedi dünyadaki o sonsuz cennet için günde bir kaç saatini ayırmaya değmez mi? Cennete ulaşmak için Allah rızası için güzelliğini saklamaya değmez mi kardeşim. Etraftaki yarı çıplak kızları gördükçe sinirlerim tavan yapıyor ya. Bak yine sinirlendim. Derken bu düşünceler eşliğinde hastaneye varmıştım bile. Hastaneye girince asistan bir telaşla karşıladı beni hayırdır inşallah diye içimden geçirip asistana;
"Ne oldu bu telaş ne?" Diye sordum. Kızcağız baya telaşlanmış bir şekilde nefes almadan konuştu;
"Kaza... Trafik kazası olmuş. Durumları çok ağır. Çok yaralı var. Acil müdahale gerekli. Siz de tam zamanında geldiniz. Biliyorsunuz çoğu doktor yılbaşı izninde." Ahh şu yılbaşı.  Ne diye elinden hristiyanının bayramını kutlarsınız. Sözde Müslümanlar ya... Bir tövbe çekip
"Tamam da ameliyatım var benim" Dedim.  Asistan tekrar başladı konuşmaya
"Biliyorum da o ameliyata Zehra Hanım girecekmiş"
"Neden" diye sordum hayretle.
"Bilmiyorum Bade Hanım ama siz acele etseniz iyi olur" bunda haklıydı. Daha fazla oyalanmadan doktor önlüğü giydim.
"Ameliyathane hazırlayın arkadaşlar çabuk" Dedim cevap beklemeyen otoriter bir sesle. Daha sonra hızlı bir şekilde ameliyata girdim.

Adamın durumu gerçekten çok kötüydü. Yaşar mıydı acaba? İnşallah yaşardı. Yoksa vicdan azabından peşinden bende ölebilirdim. Benim doktorluğum çok uzun zamandır olmadığı için ilk defa böyle ağır hastanın ameliyatına giriyordum. Normalde küçük operasyonlar falandı. Sanırım artık zamanı  gelmişti.

Hastaların içinde durumu en ağır olandı benim hastam. Defalarca kalbi durmuştu. Kalbine bir metal parçası girmişti. İşte bu çok kötüydü. Emniyet kemeri takmamış olacak ki araba takla attığında camdan fırlamış. O sırada da metal parçası göğsüne saplanmış. Ne kadar ilk defa bu kadar ağır durumu olan bir hastaya  girmiş olsam da  çok iyi geçmişti ameliyatım. Hastanın durumu iyiye gidiyordu. Belki bir kaç gün sonra normal odaya bile alınabilirdi. Tabii durumu iyi dediysem yaşıyor anlamında. Hâlâ kendine gelebilmiş değil hastamız. 

Birden aklıma kapıda bekleyen insanlar geldi. Ne kadar zor o kapıda beklemek. Kim bilir belki küçük çocuğu da vardır. Birden aklım kendi çocukluğuma gitmişti. 7 yaşımdaydım ben de öyle annemle babamı kapıda beklemiştim. Ne ağlamıştım. Ama hani zamanla alışırsın diyorlar ya belki de  dünyanın en büyük yalanıdır. 18 yıl oldu. 18 yıl. Koca 18 yıl ya... Ama alışamadım. Hâlâ belli etmeden geceleri ağlıyorum. Onları en azından rüyamda görebilmek için. Her gün yalvarıyorum Allah'a... Rabb'im ne olur annem ve babamı rüyamda göster bana diye... çoğu zaman görüyorum da. Anneme babama bu dünyada onlar yaşıyorken hiç sarılmadığım gibi sarılıyorum rüyalarımda. Bu düşünceler ile gözlerim dolmuştu. Hasta yakınlarını da daha fazla bekletmek istemedim ve hemen çıktım o ayrılık kokan ameliyathaneden. Hiç bir zaman ameliyathane kokusuna alışamayacağım sanırım. 

Ben kapıdan çıkar çıkmaz tüm gözler bana çevrilmişti. 5,6 erkeğin bakışlarından ilk başlarda rahatsız oldum ve hemen kafamı yere eğdim. Bana ardı ardına sorulan hasta nasıl sorularına son vermek için öncelikle boğazımı temizleyerek sessizliği sağladım. Ve sonra 

"Hastamızın durumu şimdilik iyiye gidiyor. Fakat bilinci henüz açık değil. Sadece 5 dakikalığına biriniz içeriye girebilirsiniz. Hemşireler yardımcı olacaktır. Hastamızı yormayalım lütfen. Geçmiş olsun" diyerek hızlı bir şekilde ayrıldım oradan."

Odama geçip Leyla'yı aradım. Özlemiştim balığımı. Biz onunla aynı hastanede çalışıyoruz normalde. Ama o bugün izinli. 

Uzun bir süre telefon çaldı. Tam açmayacak bu diyip kapatıyordum ki balığım uykulu sesi geldi 

"Aloo"

"Balığım napıyordun uyuyor muydun? Geç açtın da."

"Evet ya nasıl olduysa uyumuşum"

"Nasıl acaba" dedim alaylı bir tonla. 

"Ne ya kırk yılda bir uyumuşuz çok mu" Allahım yaa siz bu kızı bilmezsiniz. öyle bir uykucu ki anlatamam.

"Tabii yaa... bir de gel knu bana sor". Dedim gülerek daha sonra odamın kapısı hızla açıldı ve içeriye asistan geldi. Ama bir destur ya destur! Bu gün bu kızdan fenalık gelmişti resmen felaket tellalı olmuştu. 

Daha sonra özür dileyerek telaşla ve hızla asistan konuşmaya başladı. Ama nasıl? Nasıl olur. Duyduklarımla kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Hayır hayır... Olamaz. Ama olamazdı değil mi? Yani olmamalıydı bu!
Ve bir adet şok olmuş Bade'ye dönüşmüştüm duyduklarımla.   

Arkadaşlar bir bölümün daha sonu. Ama sözümü tutmaya çalışıyorum. Bu bölüm biraz daha uzun oldu. Bir de heyecanlı bitirmeye çalıştım ama oldu mu bilemem. Allah'a emanet olun😊

VUSLATI BEKLERKEN #TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin