Multimedia: BADE
Selamunaleykum sevgili okuyucularım. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Yazmayı özlemişim ya. Uzun bir aradan sonra yeni bir bölüm. Teog öğrencisi olduğum için sanırım bir süre böyle olacak gibi görünüyor. Uzun zaman olduğu için hemen yayımlamak istedim. Bu yüzden acele ettim. Yani eksiklerim olabikir. Affınıza sığınarak başlıyorum.
Selam ve dua ile... Allah'a emanet olunuz.
☆☆☆
İlim üç şeydir; zikreden dil şükreden kalp ve sabreden beden"
Şemsi Tebrizi
☆☆☆Eve ilk adımımı atmıştım. Eve girer girmez çok kötü olmuştum. Dengede duramıyordum. Bir an düşecek gibi oldum. Burası burası... Bu o koku. Çok aşina olduğum bir koku beni benden almıştı. Evet buldum. Bu koku annem ve babamın kokusu. Ahh ne özlemişim onların kokusunu. Keşke yanımda olabilselerdi. Sanki cennet kokusuydu. Çok mükemmel bir kokuydu. Nasıl bir koku biliyor musunuz. Şöyle tek kelime ile ifade edeceksem eğer HUZUR diyebilirim sadece. Ne çok özlemişim onları. Bunca yıl gözyaşlarımı içime akıttığın hep. Bunlar şimdi birer volkan olarak dönüyordu bana. Hıçkırıklarla ağlıyordum. Frenlemiyordum, frenleyemiyordum kendimi. Sadece ağlıyordum. Hep bastırmıştım duygularımı. Şimdi içimdeki o boşluğun büyüklüğünü fark etmiştim. Ve bu bana acı vermişti.
Korkak adımlarla evin içinde ilerlemeye başlamıştım. Her şey bana bir şeyler çağrıştırıyordu. Ve ne kadar nankör olduğumu da fark etmiştim. Bunca anıya sahiplik yapan evi annem ve babamın vefatından sonra unutmuş hiç uğramamıştım. Belki de korkmuştum aslında bilmiyorum. Bir süre salonda dikildim. Bir şeylere dokunmaya cesaret edememiştim. O koku üzerlerinden gidecek diye endişe ediyordum. En sonunda kendimi toplayıp koltukların üstündeki beyaz çarşafı kaldırmıştım. O koltuk bana şimdi acı veriyordu. Babam ile her akşam o koltukta oturup televizyon izlerdik sohbet ederdik. Annem de bize meyve mısır felan getirirdi. Sonra ben şımarıkça onlara sarılırdım. Gözlerimden akan yaşlar adeta yüzümü yakıyordu. Gözümden düşen her bir damla adeta alev topuydu. Salondan çıkıp koridora geldim ve gayriihtiyari bir odanın önünde durdum. Bu oda annem ve babamın odasıydı. Girmeli miydim? Yapabilir miydim bunu ? Hiç bir fikrim yok. Sonuçlarını daha fazla düşünmeden yavaşça odaya girdim. Yapamıyordum. Dayanamayacaktım daha fazla. Ama başladığım bir işi yarım bırakmamlıydım. Odaya girdim bir süre onların yatağına oturdum. Sonra onların kokusunu içime çekmek için uzandım ve kafamı yastıklarına gömdüm. Hıçkırıklarımı tutamıyordum artık. Deli gibi ağlıyordum. Bu kokuyu çok özlemiştim çok. Ama asla isyan etmemeliydim. Sabırlı olmak zorundaydım. Çünkü Ne demiş Şemsi Tebrizi "İlim üç şeydir; zikreden dil şükreden kalp ve sabreden beden"
Bu sözler beni biraz kendime getirdi. Sabırlı olmalıydım. Olmak zorundaydım. Biliyorum ki bunların hepsi imtihan. Hem Rabb'imiz kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez. Elbet onun da bir bildiği var. Müddesir Süresi 7.ayette Rabb ne diyordu "Rabb'in hatrına sabret." Sabredecektim. O'nun hatrına Yüce yaratıcının hatrına sabredecektim. Hem benden daha kötü durumda olanlar varken ben nasıl isyan ederim ki? İsyan etmek ne haddimize? O kadar şükür edilecek nimetler varken neden hep isyan edilecek yerleri görürüz? Peki ya neden bunca nimete şükür etmiyorsun imtihan olduğu an isyan ederiz ki? Bu düşünceler aklıma Üstadım Necip Fazıl Kısakürek'in bir sözünü getirdi "Her kahkahanda Allah'a teşekkür etmiyorsan neden her ağladığında O'na kızıyorsun?" Çok çok çok doğru değil mi? Aynen aynen çok doğru. Yani bence. Söz de öyle düşünüyorsunuzdur herhalde. umarım yani. Ben saçmalayadurururken karşımdaki dolap ilgimi çekti. Hiç o dolabın içini açıp bakmamıştım. Merak etmemiştim herhâlde. Ama şimdi nedense şimdi ilgimi çekmişti. Ne vardı acaba? Kıyafet dolabı olmadığına eminim. Babam ya da annemi de o dolabın yakınında hiç görmemiştim. İçimdeki meraklı sesleri susturmanın tek yolu vardı. O da acıp bakmaktı. Ve yapacaktım. Sanırım bunda yanlış bir şey yoktu. Sonuçta öz be öz annemin ve babamın evi ve yine öz be öz annemin ve babamın odasıydı. Merakla yerimden doğruldum. İçimdeki merak ortamdaki hüzünlü havayı biraz olsun dağıtmıştı. Dolabın yanına vardım. Açmaya çalıştım ama olmadı. Biraz daha dikkatli bakınca asma kilitle kilitlenmiş olduğunu gördüm. Bu ise bendeki merakı artırmıştı. Annemin ve babamın bu kadar sakladığı ne olabilirdi ki? Odalarında gizki bir dolap ve kilitli. Acayip. Aman neysee. Çok önemli bir şey değildir herhalde. Biraz odayı karıştırmak istedim. Belki annemin ve babamın kokusu olan bir şeyler bulurdum. Kıyafet dolabının önüne geldim. Bir süre tereddüt etsemde dolabı açtım. Dolabı açmamla o çok özlediğim koku burun deliklerime doldu oradandan da sinüse ulaşıp beyne gitti. Ve bu koku beni benden aldı. Annemin siyah elbisesini gördüm. O elbiseyi çok sever ve sadece özel günlerde giyerdi. Annem öyle alışveriş tutkunu bir insan da değildi zaten. Değerlisiydi bu. diğerleri sade gösterişli olmayan şık elbiselerdi. Elbiseyi elime alıp incelemek istedim. Elbiseyi sanırım hızlı çekmişim ki annemin arkadaki hatıra kutusu bir gürültü ile düştü. Önce ne olduğunu anlayamayıp çığlık atmıştım. Tam yere eğilmiştim kutuyu toplamak için o sırada telefonum çaldı. Kutuyu toplama işini erteleyip camın kenarındaki telefonumu aldım. Tahmin ettiğim gibi arayan şahıs Leyla idi. Beni başka kim arar tatil günlerimde? Daha fazla bekletmeden ısrarla çalan telefonumu açtım."Efendim balığım"
"Ne efendimi? Neredesin sen?meraktan öldüm. evde yoksun hastanede yoksun arıyorum ulaşamiyorum. O günkü olaydan sonra zaten diken üstündeyim." birden sesini daha da ciddileştirerek "yoksa... kız yoksa sen beni mi öldürmek istiyorsun yaa. Bak kızım yapma etme daha çok gencim. Sen bensiz tek kalırsin yapamazsın benim gibi süoer yetenekli bir arkadaşın kardeşin olmadan. Hem ben bugün aşık..." birden sustu. Vay be Leylaya bak.
" ne hem sen ne? Kız yoksa aşık mı oldun? Kız söylesene sen beni kalpten mi götüreceksin. Çatlatma da konuş kızim yaa."
" ne? Ne aşkı? Kim aşık. Nereden cıkarttın. Ben sadece ben daha aşık olacağım diyecektim. Sen fesatsın ya." tabii ki buna inanmamı beklemiyorsunuzdur. Bekliyo musunuz yoksa. Yok yok siz beklemiyorsunuzdur. Çünkü ben sandığınızdan zekiyim ve buna inanmamı beklemeyin. Sadece o anlatmak isteyene kadar inanmış gibi yapacağım. Ne? Leyla yı oyuna mı getirecegim. Yok canım. Yapmicam. Yapmam ben. Sadece söylemesi için bir ufacık plan kurucam. Plan yani. Gerçi daha bir fikrim yok ama buluruz. Hallederizzzz. Siz takmayın. Ay ben sizle konuşmaya dalıp telefonda Leyla yı sanırım azıcık unuttum. Leyla ya bir kulak verin anlarsınız. Kız kendi kendine konuşuyor resmen.
"Kız bak gerçekten. Ya bana inan güven. Yalancı mıyım ben. He yalancı mıyım söylesene. Kiııız konussana. Beni dinlemiyo musun sen. Kime diyorum ben? Badeeeeeeeeeeeeeeeeeeee." işte o son söylediği üzerine bende kulak kulak zarı felan hiç bi şey kalmadı. Türkiyede eminim duymayan kalmamıştır.
"Cırlama be. Dalmışım. Hem telefonda öküz gibi bağırılmaz. Bende ki de kulak. Neymiş? Ku-lak. Aferin sana. Neyse ben annemgilin evine geldim. Özledim. Kokularına en azindan ihtiyacım var. Biliyor musun Leyla şu sıralar onlara çok ihtiyacım var. En azindan kokularını duymak istedim. Burada da telefon çekmiyor sanırım."
"Kuzum benim. Kıyamam. Seni anlıyorum. Gelim mi ben. İhtiyacın var mı bana?"
"yok hayır canım. ben hallederi. zaten ben de birazdan çıkarım. hadi bayyy"
"Bay değil Allah'a emanet ol diyeceksin" son söylediği üzerine gülümseyip telefonu kapattım. Artık gitsem iyi olacaktı. hızlı adımlarla ilerlerken yere kapaklandım. tabii ya bu kutuyu burada unutmuştum. vaaav o da nee? yatağın altında bir şey parlıyordu. uzun süren çabalarımın ardından aldım onu. Siz şimdi diyeceksiniz nasıl da meraklı bi kızsınız. Evet var birzcıycıkcık(!) Ama itiraf edin siz olsanız merak etmez miydiniz? Ahh neyse yine kaynattım. Aldığımda bir anahtar buldum. Anahtarlığı çok tatliş kuşlu bi şeydi. Acaba neyin anahtarıydı. Evin değil biliyorum. Ahh acaba babamın bizden gizli evisi felan mı vardı:) tabii şaka. Olamaz öyke bir şey. Aman çok da önemi yok. İşyerinin felan yedek anahtarıdır. Belki de babannemin evinin anahtarıydı. Açıkcası pek meraklı ben bile bunu merak etmemişti. Ne önemi var salla. Etrafa göz attığımda geç olup havanın kararmaya başladığınï fark ettim. Hızlıca yere düşürduğum kutuyu topladım. Elimdeki anahtarı da onun içine fırlatıp dağıttıklarımı topladım. Üzerime feracemi giydim. Çantamı ve telefonumu elime aldım. Artık çıkabilirdim. Ve telefonuma bir mesaj. Açıkcası şaşırdım. Burada pek çekim yoktu. Uzun süredir by pek gizemli katil kılïklıdan mesaj almıyordum. Birden aklıma gelince, dilimdeki lütfen o olmasın diye ettiğim dualar eşliğinde mesajı açtım. Ve tahmin edebileceğiniz üzerine şok olmuş bir adet ben. Bu ne yaa. Bu adam beni mi takip ediyor. Birden bedenimi korku saldı. Acaba şimdi de buralarda mı. Mesaj şöyle
"Hadi canım O anahtarın ne olduğunu merak etmiyor olamazsın. Öğrenmek istiyorsan mesajlarımı bekle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VUSLATI BEKLERKEN #TAMAMLANDI
EspiritualBade ve Gökalp... Ne aşkları yalan ne hikayeleri sıradan. Gökalp gök gözlü yiğit demekti. Gerçekten de yeşillerinde kaybolduğu Bade'nin gök gözlü yiğidi idi Bade ise Aşktı. Kutsal sevgiydi. O da mavilerinde boğulduğu adamın AŞKI idi. Ar...