~3.BÖLÜM~

10.9K 423 28
                                    

Duyduklarım bende şok etkisi oluştururken acele etmem gerektiği kafama dank etmişti. Ne demişti asistan tekrar aklımdan geçirim 

"Hastanız Bade hanım. Hastanız" hiç bir şey anlamamıştım dediklerinden kimden bahsettiğini bile bilmiyordum. 

"Ne diyorsun? hiç bir şey anlamıyorum. Tane tane konuş" derin bir nefes alıp başladı

"Ege ÖZTÜRK... Trafik kazasındaki ağır yaralanan hastanız var ya. Birdenbire kalbi durdu acil gitmeniz gerek"

 Böyle bir şey olamazdı ama. Rabbim ya... Halbuki durumuda iyiye gidiyordu. 

Hastane koridorunda ordan oraya koşarken sonunda ameliyathaneye varabilmiştim. Telaşımı gören hasta yakınlarının rengi solmustu. Hepsi birden ne olduğunu kötü bir durum olup olmadığını sormaya başladılar. O an onlara cevap vermeden girdim hastanın yanına. 

"Evet arkadaşlar acele edelim. Şoku hazırlayın" 

Gerekli hazırlıklarda yapıldıktan sonra başladık. Ama olmuyordu. Bir türlü gelemigordu kendine. Ne olmuştu birden ya. Bu durup dururken olabilecek bir şey değil. Gerçi ecel... Ne zaman geleceği belli olmayan davetsiz bir misafir gibidir. Bilemeyiz ne zaman gelceğini. Üzsede bizi yüreğimizi yaksa da ciğerimizi parçalasa da o, Efendimiz (s.a.v.)'ın de dediği gibi aslında bir düğün günüdür. Rabb'e gerçek ve sonsuz aşka kavuştuğumuz gündür. Hem ayet-i kerimede ne diyor Rabb'imiz "Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde de hayır vardır" (Bakara,216)

 İnşallah vefat eden kardeşimiz de iyi amelli kimselerdendir diyip son defa denedim ve olmadı. Artık elimden gelen hiç bir şey kalmamıştı. Takdir-i ilahi sonuçta. Artık zamanı gelmişti. Bir süre bekledikten sonra hastanın daha doğrusu cesedin bağlı olduğu makinenin fişini çektim. Bir an için odada sessizlik hüküm sürdü makinenin çıkarmış olduğu sesin son bulmasıyla. Odadaki sessizliği bozan hemşire oldu. 

"Eee haberi kim verecek." dedi istemsiz ama mecburi bir ses tonuyla. Bir süre anlamayıp tuhaf tuhaf baksamda sonunda anladım ve kendime gelmeye çalısarak boğazımı temizledim. Tüm gözler bendeydi. Anlamıştım. Bu görev de sorumluluk da benimdi. Benim imtihanımdı bu. Gereksiz konuşmalar yapmak istemedim ve onaylarcasına kafamı salladım.

Yüzümdeki maskeyi ve elimdeki eldivenleri çıkarıp lavoboya girdim. İyice elimi yüzümü yıkadım. Bir nebze olsun kendime gelebilmiştim. Bu işi fazla uzatmanın bir anlamı olmadığını yoksa bu sürecin karşı tarafıda beni de daha fazla zorlayacağını biliyordum. Ama tepkilerinden çok korkuyordum. Aynı durumu yaşamıştım. Ama ben 7 yaşındaydım. Bu koridorlarda tek başımaydım. Kimsem yoktu. Ben hep yalnızdım. Ne annem ne babam vardı. Ben bu koridorda ikisini de bekledim. Elimden tutup beni götürecek bana destek olacak birilerini bekledim. Tabii Hatice teyze ve Halil amca vardı. Haklarını yiyemem bana çok destek oldular. Ama o boşluk hiç dolmadı. Dolmayacak da biliyorum. Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla kendime gelebildim ve yapmam gerekeni hatırladım. Hızlı adımlarla ameliyathane kapısına doğru yürümeye başladım. Sanki zaman hiç geçmiyordu. 

Kapıdan çıkmamla tüm gözler bana çevrildi. Bu anı ikinci defa yaşıyordum. Biliyordum bu defa söyleyeceklerimi hoş karşılamayacaklar. Tek duam inşallah sabır ve direnç göstermeyi başarıp fazla tepki vermezlerdi. Artık söyleme zamanıydı. Endişeli gözlerle bana bakıyorlardı. Sürekli yaptığım gibi  öncelikle boğazımı temizledim ve ; 

"Hasta yakınları siz misiniz?" sorduğum sorunun ne kadar saçma olduğunu biliyordum. Bakıslarından da anlamıstım zaten.  Biri bıkınlıkla 

"Evet ne söyleyeceksen söyle. Öldük burada günlerdir. Tüm doktorlar böyle. Hepsinde hava kimse cevap vermiyor. Artık söyleyin Ege nasıl? Ne oldu içeride?" Gözlerinden öfkesi ve hüznü anlasılıyordu. Ben de bekletmeden cevap verdim

VUSLATI BEKLERKEN #TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin