Sana geldim adam,
Saat de zaman da umurumda değil...
Hatta müsait olup olmaman da...
Sana geldim adam,
Yarım yamalak bedenim,
Tastamam kalbimle...
Sana geldim ben,
Ne dersen de vazgeçmeyeceğim
Ve bil istiyorum 'kal' dersen,
bir daha hiç gitmeyeceğim.Yağız elindeki içkiye bakıp gülümseyerek yanında oturana gösterdi, "Çok güzel değil mi güzelim? Senin gibi..." sonra kaşlarını çattı ve başını salladı, "Hayır hayır, güzel olan sen değilsin, güzel olan bu içki de değil!" gözlerini yumdu, "Güzel olan o! Başımı döndüren o! Bu saatte şu gerizekalı beynimi beceren de o!" diye karşısındaki denize doğru bağırdı ve yatın güvertesine bardağını fırlattı.
Yanında oturan yavru köpek ürkmüştü.
"Korktun mu?" başını okşadı, "Korkma kızım, sana bir şey yapmam." Sonra gülümsedi ve ardından kahkaha attı, "Biliyor musun o da senin gibi, minnacık. Ama o bana sığınmıyor. Ne zaman arasam, bir şeye ihtiyacın var mı, geleyim mi desem hep yalnızlığından memnunmuş gibi 'gerek yok ben hallediyorum Yağız', 'Çok iyiyim Yağız' diyor. Lan ben iyi değilim ben! O ne olacak acaba?" dedi bağırarak. "Hallediyormuş... Hah!" Başını eğdi acıyla ve yeniden köpeğe baktı, "Sence halledebiliyor mudur Şima? Ben halledemiyorum da..." başını geriye attı ve gözlerini yumdu. "Sakın buradan ayrılma olur mu?" köpek de onun koltuk altına sığınarak uyudu. Hava dışarıda uyumak için oldukça serindi.***
Selim saate baktı, sonunda buluşacakları zamanı gelmişti. Her halde bir saattir burada dikiliyor olabilirdi. Daha fazla da dikiliyor olabilirdi. Ama suç geçmeyen zamanındı! Telefonunu çıkarıp, hemen arama tuşuna bastı, "Hazır mısın Rüya?"
"Evet," derken içinden 'hemde tam tamına üç saattir,' dedi.
"Kapıdayım, seni bekliyorum."
"Tamam, hemen iniyorum."İlk buluşmalarındaki gibi heyecanlıydılar. Rüya'nın kalbi az sonra söyleyeceği itiraf yüzünden azıcık korku ile atsa da Selim onunla kaçamak yaptıkları günler gibiydi. İlk zamanlar her şey çok ama çok güzeldi... Belki birgün onu affeder ve yine eskisi gibi olurlardı. Şimdilik yanındaki varlığı bile yetiyordu.
"Geldim." Selim arabaya binen kadına öyle bir bakıyordu ki, Rüya sırıttı. "İyi misin Selim?"
"Değilim sanırım." Sonra başını salladı, ne saçmalıyordu Allah aşkına? "İyiyim yani. Çok iyiyim. Sorun yok.""Eee nereye gidiyoruz?" diye sordu çantasını kucağına yerleştirip onun kulpuyla oynarken. Bu da Selim'in gözünden kaçmamıştı. Çok heyecanlı olduğu zamanlarda yapardı bunu. En çok da ilk buluşmaya başladıkları dönemlerde.
"Her zamanki yere. Benim evime," dedi gayet doğal bir şekilde.Rüya durakladı. 'E çüş,' diyesi vardı şuan. Sonra adam iç sesini duymuş gibi baktı kadına.
"Yanlış anlama hemen Rüya-"
"Yanlış anlamadım."
"Bakışlarından iç sesini okuyabiliyorum hala. Konuşacağımız konular ciddi. Etrafta, etrafımızda kimse olsun istemiyorum, hepsi bu.""Anladım peki, tamam, sorun yok..." diye ağzında bir düzine kelime sıraladı.
"İyi güzel..."Genelde iş konularının konuşulduğu yarım saatlik yolculuktan sonra Selim'in evinin önüne gelmişlerdi. İkili anlaşmış gibi aynı anda arabadan indiler. İçeri geçtiklerinde Rüya donatılmış masayı gördü. En sevdiği yiyecekler vardı, en sevdiği meyve ve tatlılar... Unutulmamış, ince detaylar...
"O gün... yani banyoda düştüğün gün..." sözünü bitirmeden Rüya'nın dolan gözlerini gördü.
"Ağlama! Ağla diye demiyorum." Gülümsedi, "Sadece, bebeğimiz için çok mutluydum Rüya, senin kadar mutluydum ve senin kadar acı çektim." Yaklaştı, kadının gözyaşlarını sildi ve devam etti. "Sana yine böyle bir sofra hazırlamıştım. Senin için... İkiniz için. Bütün yemekleri ben yapmıştım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGAR'ın BESTE'si / Y.S.S. I - FİNAL
RomantizmBir sonbahar klasiği... Bir Eylül senfonisi... Geçmişi silinen bir adam. Kendi geçmişini silen bir kadın. Rüzgar ve Beste... Aşkın her halini yaşayan iki genç... Arkadaş, dost ve iki inatçı aşık... Gençliğini onun abisi ile yaptığı çapkınlıkları...