Bölüm 29

2 0 0
                                    


Özledim...

En kötü şey midir sana gelememek?

En tuhaf şey midir seni sevememek

Farklı olan bir şey var içimde

O da sana yetişememek

Her yapılanın bir nedeni vardır. Fakat siz yaptıklarımın nedenini anlamadınız. Basit cinayetler deyip durdunuz. Kötülüğü hep kafanızda tuttunuz. Amaç sadece insan öldürmek olsaydı devletler bunu sürekli yapıyor zaten. Bize gerek kalmazdı. Amaç ceza vermek. Belki de hayatta kalanlar için ibret aldırmak. Aşk konusuna gelince orası benim için biraz farklı. Sadece ölmesi gereken insanları seçmem için bir neden. Güzel bir neden hem de. Ben buna bir taşla iki kuş diyorum. Hem taklitçileri ortadan kaldırıyorum hem de günahkarlara bir ders veriyorum. Fakat hala beni öven bir insanla karşılaşamadım. Neden herkes yaptığım işi kötü olarak görüyor anlamıyorum. Taklitçiler demişken beni taklit eden adamı hala bulamadım. Birkaç teorim var ama emin değilim. Ben zaten çoktan öldüm. Beni yakaladılar. Benim burada işler dostluklarla yürür ve benim için canını veren bir sürü dostum var. Onları çok bekletmeyeceğim ama. En kısa zamanda Özlem'i de alıp gideceğim yanlarına. Samet ile çok uzun zaman oldu tanışalı. Kimsesiz, yoksul biriydi. Beni bir ağabeyi olarak görmeye başlamıştı. Ona ettiğim yardımların bir gün borcunu ödemek istiyordu. Bunu canıyla ödedi. Hiç çekinmeden hem de. Bana söylediği son sözlerini hatırlıyorum.

"Sen ölü birine hiç tadamayacağı bir yaşam verdin. Şimdi alma sırası sende. Melek ile pazarlık yapmadığım gibi Azrail ile de pazarlık yapmayacağım."

Ben can alırken geri kalan tüm işleri Samet yapıyordu. Ben ona nereye bırakılmasını söylüyorsam o da oraya bırakıyordu. Ben şiirlerin nereye bırakılmasını istiyorsam o da oraya bırakıyordu şiirleri. Gereğinden fazlasını ödedi bana. Çok değil, iki gün sonra ben o ve Özlem bir arada olacağız. Aslında bir misafirimiz daha var. Samet'ten sonra bana yardım eden biri. Onunda düşüncesi aynı yönde. O da ölmeye hazır. Gereğinden fazla yaşadığını düşünüyor. Bunun için ona saygı duyuyorum. Adı Mustafa. Daha yirmi iki yaşında ama dolu dolu yaşadığını düşünüyor. Karaciğer yetmezliği var kendisinde. Onu ilk tanıdığımda kimsesiz, hasta bir çocuktu. O kadar çaresizdi ki "Beni öldür" diyecek kadar. Ben ondan bir söz istedim sadece. "Eğer sana yardım edersem iyi birisi olacak mısın?" Bana verdiği cevap yüreğime dokunmuştu, unutamıyorum bir türlü o günü.

"Ben sadece sefil ve kimsesizim ağabey. Günahkar veya kötü biri değilim ki. Şimdi yiyecek bir parça ekmeğim olsa onu bile bölüşürüm."

O an anladım iyilik için savaşan birisinin daha olduğunu. Çevresindekilere iyilik yapacaktı. Onları kötülerden ve kötülüklerden uzak tutacaktı. En sonunda da kendisini savaştığı şey için feda edecekti. Belki düşüncelerim size ters gelecek. Belki benim dinsiz olduğumu düşüneceksiniz. Neden iyilik yapan biri kendini feda ediyor diye soracaksınız. Unuttuğunuz bir şey var.

"Birilerinin günahkarlara şunu anlatması lazım. İyiler bile ölüyorken siz neden bu günahkar halinizle kendinizi düşünmüyorsunuz?"

Şimdi karşımda olsaydınız bana büyük ihtimalle kızıp başka sorularda sorardınız. Her zaman daha fazlasını istediğiniz için dünya bu halde. Paylaşmak ve bölüşmek sizin ruhunuzda yok. Bir gün bir gazetede şöyle bir yazı okumuştum.

"İnsanoğlunun zihni kendini hep kötü olan tarafa çekermiş. En mutlu anda bile kötüyü düşünmek için tasarlanmış bizim zihnimiz."

"Biz kötüye meyilliyiz" diye düşüneceksiniz. "Bakın bilimsel olarak bile kanıtlanmış" diyeceksiniz. Çünkü siz korkaksınız. Mutluluğun ve gerçek sevginin ne olduğunu bilmiyorsunuz, anlamıyorsunuz. Ben Özlem'i gereğinden daha fazla sevdim ama uğruna ölecek kadar değil. Uğruna sonsuzluğa doğru bir şekilde gidecek kadar. Bir katilden beklenmeyecek sözler değil mi? Beni anlamanızı beklemiyorum zaten. Sevdiğim kadın bile anlamamışken beni siz bir hiçsiniz. Aslında hiçlik demişken size Samet ile Mustafa arasında geçen bir konuşmadan bahsetmek istiyorum. Bu ikisini daha yeni tanıştırdığım zamanlardı. Farklı görüşte iki insanlardı ama amaçları birdi. İkisi de bu hayattaki kötülere iyiliğin güzel bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyorlardı. Her neyse. Bir gün Samet eve elinde bir kedi ile geldi. Çok küçük bir şeydi. Birisi kuyruğuna teneke bağlamış ve sokakta onu o haliyle bırakmış. Bizimkisi acıdığı için yakalayıp getirmiş. Mustafa'da kediden nefret eder. Aslında hoşlanmaz desem daha doğru olur. Baktım Samet'e bağırmaya başladı. Korkak ve kızgın bir sesle. Tabii Samet vereceği en güzel cevabı verdi ona.

"Sen manyak mısın? Evde kedi mi beslenir? Yardım edeceksen sokakta etsene. Buraya neden getiriyorsun kediyi?"

"Bir insanın ya da hayvanın yerini yurdunu sen belirleyemezsin Mustafa. Senin kediden korkman iyiliğinin önüne geçiyor. Acıma duygunu yok ediyor."

Mustafa başlarda sustu. Çünkü Samet'in haklı olduğunu biliyordu. Korkularını da saklayamıyordu tabii. Bunlar daha sonra tüm akşam birbirleriye tartıştılar. Mustafa bir köşede oturdu, Samet ve kedi diğer köşede. Bende ortalarında oturup tüm akşam onları dinledim.

Size son olarakta Özlem'den bahsetmek istiyorum. Çünkü bu, benim sizle son konuşmam. Bir daha beni duymayacaksınız. Kendinizi benim yerime koyamayacaksınız. Benim gibi düşünüp, benim gibi hissedemeyeceksiniz. Son yaklaşıyor. Herkes kendi sonunu merak eder ama sonu bilemezsiniz. Ben ise biraz farklıyım. Kendi sonumu çoktan belirledim. Her şey kıvırcık saçların altındaki gülen gözlerle başladı. Bana bakıyorlardı. Bir daha da unutamadım işte. Çok uğraştım o gözleri bir kez daha güldürebilmek için ama olmadı, yapamadım. Çünkü hiç onlara sahip olamadım. Sadece tek bir gülümseme ile kaldı onlar orada. Çok gördüm, çok hayal ettim. Daha da fazlası gelmedi elimden. Şimdi tek yapmam gereken onu bu kirli düzenin içerisinden çekip almak. O da benim sonum. 

ÖzledimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin