Bölüm 33

2 0 0
                                    


Özledim...

Rüyalarımda gördüğüm kadarıyla aklımdasın

Gündüze yakınmış gibi duran gece kadar uzaksın

Yarım kalmış bir hikayeyken fark ettim de

Sen Pamuk Prensesi oynayan bir masalsın

Yağmurun yağması durdu. Ne kar var ne fırtına. Her şey mutlu bir aile tablosu gibi. Bir elim Özlem'in eline değiyor diğer elim çocuğun eline. İkisinin de elini sımsıkı tuttum. Bir daha bırakmayacak kadar sıkı. Dönüp Özlem'in gözlerinin içine bakmak istiyorum ama yapamıyorum. Sanki beni iten bir şey var gibi. Yolun sonu gözükmüyor. Biraz daha yürümek zorundayım. Daha yolun başındayım. Huzuru hissediyorum ve bu huzuru bozmak gibi bir niyetim yok. Hava da giderek soğumaya başladı. Sanırsam birazdan yine yağmur yağacak. Belki sonra kar ve fırtına. Dönüp dolaşıp aynı yere çıkıyoruz. Fakat bunu ispatlayamıyorum. Küçük çocuk nasıl olurda hiç yorulmuyor? Aslında onun kim olduğunu da sorgulamam lazım. Fakat Özlem yanımdayken buna cesaret edemiyorum. Annem dediğine göre başka bir seçenek yok. Ne ara evlendi de bir çocuğu oldu. Her ne kadar uzun zamandır görüşmesek de bunu duyardım diye düşünüyorum. Özlem yavaşlıyor ve o güzel sesiyle sesleniyor.

"Masal yoruldun mu anneciğim?"

Ben mesafemi korudum ama ellerini bırakmadım. Anne kızın birbirlerini daha iyi görmeleri için yaptım bunu. Kızda duraksadı. Bende Masal desem güzel olacak.

"Hayır, anneciğim daha yorulmadım. Kar gelene kadar dayanabilirim."

Yine fırtına ve karın ortasına gidiyoruz anlaşılan. Bende sorular sormak istiyorum. Fakat anne kız öyle güzel bir şiir okuyorlar ki bu anı bozmamak için hayatımın sonuna kadar konuşmayabilirim.

Düşler var seni bana yaşatan

Sözler var seni bana anlatan

Şarkılar var seni bana söyleten

Bir mazi var seni benle yaşlandıran

Ve bir deniz var gözlerinin içinde

Bir yeşil var senin vadinde

Bir dağ var yamacında sen

Üstünde aşk var altında ben

Sesleri hiç kesilsin istemiyorum ama kar yağmaya başladı. İkisi birden sustular. Özlem'in şarkı söyleyen o güzel sesini özlemişim. Bu seferlik bir şiir ile doyurdum ruhumu. İkisi de üşüyor, bunu hissedebiliyorum. Ellerini bir bırakabilsem ceketimi ve gömleğimi onlara vereceğim. Ellerimi daha da sıkı sıkı tutuyorlar. O yüzden bunu yapamıyorum. Özlem'i üzerindeki elbisenin rengi değişiyor sürekli. Ama ona en çok mor yakışıyor. Ayakkabılarını seçemiyorum. Gri bir topuklu ayakkabı olsa fena olmazdı ama. Masal'da annesine çekmiş. Tıpkı ona benziyor. Kıvrım kıvrım saçları, koyu siyaha yakın gözleri, küçük sivri kulakları ve eşsiz parlak dişleriyle tıpkı annesi. Elma yanaklarından ve açık alnından bahsetmiyorum bile. Masal elimi kıracak kadar sıkmaya başladı. Çok üşüyor sanki. "Ne zaman duracağız?" diye sordum ama cevap vermedi Özlem. Masal yetişti imdadıma.

"Yoruldun mu Martin?"

"Ben yorulmadım Masal ama sen yorulmuş ve üşümüşe benziyorsun."

"Ben annem durana kadar durmayacağım ama."

Tekrar kafamı çevirip Özlem'e baktım. Sonunda o da gül yüzünü çevirip bana baktı ve duraksadı. İlk defa elimi bıraktı. Masal'ın yanına geldi ve diz çöktü. Elini Masal'ın kıvırcık saçlarının arasına daldırdı. Sonra da yüzünü okşadı.

"Ben senin için dururum anneciğim. Sen yeter ki yorulma tamam mı?"

Masal da gülümseyerek "Tamam anneciğim" dedi. Hep hayalini kurmuştum böyle bir ailenin. Şimdi ikisi de yanımda ama Masal benim evladım değil. Özlem'den sonra bende elimi Masal'ın kafasına attım. Saçlarını okşamaya başladım. İçimdeki babalım duygusu ortaya çıkıyor sanki. Garip bir duyguymuş bana bunu öğretti. Özlem yavaşça ayağa kalkarken elini tuttum. İyice doğrulunca tekrar sordum.

"Bu yol nereye gidiyor Özlem?"

Bana tekrar gülümsedi. Yanağıma bir öpücük kondurdu ve sonra kulağıma doğru yaklaştı.

"Sen nereye gitmek istiyorsun Martin?"

"Seninleyse sonsuzluğa."

"Ama sonsuzluğun bir bedeli olur. Bunu ödemeye hazır mısın?"

"Hazırım."

"Yalan söylüyorsun Martin."

Neden böyle düşünüyor Özlem? Neyi yanlış söyledim acaba? Aklımı kurcalayan soruları şimdi bir bir sormazsam bir daha asla cevabını alamayacakmışım gibi bir his var içimde. "Merakımı mazur gör Özlem" diye başladım cümleye. Bana "Yalan söylüyorsun" diyen birinin gözlerine bakıp da "Neden" diye sormak zormuş bunu anladım. Fakat bunu yapmak zorundayım. Derin nefes almak her zaman yardımcı olur. Nefesimi aldım ve tuttum. İşte şimdi tam zamanı.

"Neden yalan söyleyeyim ki?"

"Sen, beni hiçbir zaman sevmedin. Sen, beni sadece aklına tutsak ettin. Ne kaçabildin ne bırakabildin. Yıllardır kafanın bir köşesinde hem kendine hem de bana işkence edip durdun Martin. Hep beni istedin, hep beni özledin ama hiç sevmedin. Beni düşledin, rüyalarında beni gördün ama hiç yanımda olmak istemedin Martin. Şimdi de aynı şeyi kızımıza yapıyorsun. Onu da tıpkı benim gibi buraya yağmurun, karın ve fırtınanın ortasına hapsettin. Üşüsekte, donsakta hiçbir yere kımıldayamıyoruz. Bize bu işkenceyi neden yapıyorsun Martin?"

Yanılsama yaşıyorum. Bu bir şok ve yavaş yavaş geçecek. Önemli olan bu yaşananların doğru yerde ve doğru zamanda yaşandığını bilmem. Özlem'in ellerini bırakmak istiyorum ama sımsıkı kavradı tekrardan.

"Artık sende bizimle bu cehennemdesin Martin. Sende bu sonsuzluğa bizimle beraber ortak olacaksın ve burada kalacaksın. Ta ki Azrail'in peşine takılıp uçurumdan atlayana kadar." 

ÖzledimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin