Küçük kız yalpalayarak koştu patika yolda.
Yaz güneşinin parıltısı hafifçe esen yelle buluşuyor ve koşan kızın saçlarını geriye savuruyordu. Küçük kız koşarken ayakkabılarına bakmadan edemiyordu. Kırmızı cırt cırtlı ayakkabıları gün ışığıyla birlikte parlıyordu.
“Önüne bak düşeceksin!” dedi Rahibe Katherine ve kendini gülmekten alamadı. Neşe kaynağı bu kız her haliyle sevimliydi.
Küçük kız alışkındı düşmelere. Tatlı yaramazlıkların sonucunu aldığı yaralarla öğrenmişti fakat şimdi düşmeyi bile göze almıştı. Çünkü sakallı amcası patikanın başında kucağını açmış onu bekliyordu.
Koştuğu her adım onu hedefine yaklaştırırken gülümsüyordu.
Sakallı amcası,rahibe katherine dışında en yakın olduğu insandı. Baba kelimesinin resmiydi onun için.Sonunda atladı kucağına küçük kız.
Kollarını alır almaz havaya kaldırdı bu neşe yumağını. Kucağında zıplattı. Yere çömelip dizisine oturtturdu. Doyasıya öptü. Şefkatle kızıla çalan kahverengi saçlarını okşadı küçük kızın.
“Anastasia. Özledin mi sakallı amcayı?”
Gözlerini bir an bile sakallı amcasından ayırmayan Anastasia kollarını boynuna doladı adamın. Minik ellerini ensesinde birleştirdi.
“Çok özledim! Çok!” diyerek yanaklarına dayadı adamın. Sakalları yüzünü acıtıncaya kadar durabildi ama. Pürüzsüz yanakları çizilince geri çekti kendini.
“Sakallarını kessen olmaz mı? Batıyorlar…”
“Hayır olmaz. Hadi biraz gezelim seninle olur mu?”
“Olur.” Derken minik Anastasia gözlerini rahibe katherine ile buluşturdu izni beklercesine. Genç rahibe gözlerini kapattı olur anlamında.
“Hadi gidelim!” Çoktan sevinç çığlıkları atmaya başlamıştı. Dışarıdan bakıldığında kimsesiz bir çocuğa göre fazla neşeliydi. Hatta ailesiyle beraber yaşayanlardan bile daha pozitif.
Rahibe Katherine, adamın yanına gitti.
“Bay Luke. Anastasia size emanet. Onu eminim çok mutlu edeceksiniz.” Dedikten sonra kiliseye geri döndü.
Luke büyük kaba avuçlarının arasına minik kızın ellerini yerleştirdi. Işıldayan gözlerine bakarken içi titriyordu.
Annesinin ölümü kendi gözlerinde saklı olan adam, bu masum gözlerle buluşmaktan çekiniyordu.
Altı sene önce arkadaşlarını ve kendini zehirlemişti.
Arkadaşları ölmüştü. Ancak Tanrı nın lütfu mudur yoksa cefası mı bilinmez kendisi hayatta kalmış, zehir kanına işlemeden kurtarılmıştı.
Yaşamak onun için ölümden farksızken, o gece genç kadının bebeğini bıraktığı kiliseye uğramış ve Anastasia yı görmüştü.
Bu minik bebeği görür görmez hayatına yeni bir anlam katmıştı.
Gözleri önünde işlenen cinayete engel olamayan bu adam, geriye kalan ömrünü bu bebeğe göz kulak olarak geçirmek istemişti.
Ancak bu küçük kız yanındayken vicdanı onu sürekli yokluyor ve perde misali geçmişi önüne örtüyordu.
Demişti ya bu hayatta kalış, Tanrının bir lütfu mu yoksa cefası mı bilinmezdi…
&
Havuz tüm maviliği ile görenlerin içine huzuru bırakıyordu. Sonsuzluk gibiydi bu huzur dolu mavi. Sadece bakmak değil içinde olmakta bu hissi görmek gibi yumuşaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anastasia (Tr)
RomanceDün gece yarım bıraktığı işi tamamladı. Yavaşça dudaklarını ona yaklaştırmasını beklemeden genç kızın ensesinden tutarak kendine çekti ve tek harekette onu kendine hapsetti. Yumuşak dudakları kendi dudaklarında kaybolurken Anastasia da Leonardo da k...