Neredeyse kalbi duracaktı. Nefesi tükenmek üzereydi. İkişer ikişer çıktı basamaklardan. Son kata gelene kadar önüne hangi engel çıktıysa devirdi. Onlarca kilometre ötelerden getirdiği tüm şaheserler birer birer paramparça oldu ardında. Elleri ayakları titriyordu. Gözleri kararmıştı fakat bu koşmasına engel değildi.
Nihayetinde ulaştığı kapıyı büyük bir gürültüyle açtı. Açılan kapı hızla duvara çarpıp çok geçmeden izini çıkardı. Saten boya boydan boya çizilmişti. Karşısında duran annesine ilerledi.
Solunum cihazına bağlı yaşayan yatalak kadının gözleri bu büyük gürültüyle beraber açıldı. Üzerine doğru yürüyen oğluna şaşkınlıkla bakakaldı. Cılızca atan kalbi neredeyse duracaktı.
Oğlu öfkeyle soluyordu. Onu daha önce böyle gördüğünü hatırlamıyordu.
“Samuel…” dedi tiz çıkan sesiyle. Anlam vermeye çalışıyordu. Oğlunun bu hali yaşlı kadını korkutuyordu.
“NEDEN!”
Samuel Lockwood’un haykırışı tüm malikaneyi ayağa kaldırdı. Annesinin yanında duran hizmetçi bile ne diyeceğini bilemeden kenara sindi.
Bay Lockwood’un hızına çok geçmeden yetişen Leonardo odaya girdi. Oda nefes nefese kalmıştı. Bay Lockwood çelimsiz annesinin yakasına yapıştı ve sarstı. İçinde bir nebze olsun yer etmiş olan merhamet duygusu onu öldürmesini engelliyordu. Yoksa çoktan elleri arasında can vermişti bu zalim kadın.
Leonardo araya girerek Bay Samuel’i geriye çekti. Öfkeli bir insanı zapt etmek zordu. Güçlüydü fakat gücü acıyı geri çekmeye yetersizdi. Bay Lockwood şuan paramparçaydı. Artık o engel olunması zor bir adamdı.
Leonardo kollarından tutarak zorla da olsa geriye itti. “Kendinize hakim olun bay lockwood onu öldüreceksiniz.”
“Keşke daha önce bunu yapmış olsaydım!”
Leonardo ellerinden sıyrılarak tekrar annesinin yanına gitti. Bu sefer onu nefretle süzdü. Yaşlanmış yüzünde oluşan lekeler artık onu tiksindiriyordu. Şuan baktığı kadın bir katildi!
“Doğru mu duyduklarım! Vera’yı sen mi öldürttün? “
Yalan sonsuza tek kalmazdı yalancının yanında. İnsan mutlaka yüzleşirdi gerçeğiyle eninde sonunda. Her açtığı deliğin ifşa olmasında bir kanıttır insan hayatında.
Gerçekler yüzüne kor gibi çarptı yaşlı kadının. Bu sırrı mezara götürecekti. Fakat bu plan yerle bir olmuştu. Oğlunun karşısında titrek bir köpek gibiydi. Az önce neredeyse onu öldürecekti. Kulakları işittiği sırla yankılanırken kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Yaptığı bu vahşeti anlatmaya gücü yoktu. Pişman değildi. Ancak oğlu öğrendiğinde yüreğine çökmüştü pişmanlık. Annesinden ölene dek nefret edecekti.
“Susuyorsun… Sen yaptın. Sen yaptırttın!” işaret parmağını omzunu delercesine bastırdı. Annesinin canı yanıyordu. Yüzüne oturan ifade acıydı. Ama bay lockwood’un duyduğu acı bu acıya karşı bir hiç sayılırdı.
“Katilsin! Sen bir katilsin. Soğuk kanlı bir katil.”
Bay Lockwood öfkeyle soluyordu. Şuan ne düşüneceğini bilemiyordu. Vera onu terk etmemişti. Hiçbir zaman sevmekten vazgeçmemişti. Tüm bunların suçlusu oydu. Neden fark edememişti. Neden peşinden gitmemişti. Düşüncelerinde yankılanan nedenler onu sanki ölüme sürüklüyordu. Vera… kalbini delip geçiyordu. Neredeyse nefessiz kalacaktı. Soluduğu havayı hissetmiyordu.
Leonardo sessizce olanları izliyordu. Gerçekten bir insan bu kadar acımasız olabilir miydi? Duyduğu dehşetin karşısında konuşmaya hali kalmamıştı. Bu kadın bir aileyi parçalamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anastasia (Tr)
RomanceDün gece yarım bıraktığı işi tamamladı. Yavaşça dudaklarını ona yaklaştırmasını beklemeden genç kızın ensesinden tutarak kendine çekti ve tek harekette onu kendine hapsetti. Yumuşak dudakları kendi dudaklarında kaybolurken Anastasia da Leonardo da k...