Güneş bu sabah kimilerine hüzün, kimilerine de mutluluğu getirmişti.
Dedria’nın bacakları artık tutmuyordu. Oturtulduğu sandalyeden öylece gözlerini ekrana sabitlemişti. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yüreği paramparça olmuştu. Hepsini Anastasia nın iyiliği için yapmıştı. Belki yanlıştı ama hepsi onun içindi…
Görüntü ambarı gösteriyordu. Anastasia ağır adımlarla bahçeye giriyordu. Ardından da ambara. Neredeyse 15 dakika kalıyordu içeride. Sonra Dedria ve Luke geliyordu. Kısa bir konuşmanın ardından içeriye giriyorlardı. Daha sonra Anastasia ambardan çıkarak karanlıkta kayboluyordu.
İzleyenler için kısa sayılabilecek bir konuşmanın yüzünden Anastasia şimdi kayıptı. Onları terk etmişti. Kamera görüntüleri bunu gösteriyordu. Genç kız elleri yüzüne kapamış gözlerini siliyordu. O ağlıyordu. Onu aldattığımızı düşünüp ağlıyordu.
Dedria mahvolmuştu. Arada kendini kaybediyor bayılıyordu. Carol yanında durup bileklerini ovalıyor ona su içiriyordu.
Leonardo perişandı. Görüntüleri tekrar tekrar başa sarıp izliyordu. Anastasia nın ondan kaçışını sadece izlemekle yetiniyordu.
Leonardo çalan kapının sesiyle irkildi. Cama dayadığı ellerini çekerek hızla aşağıya indi. O henüz kapıya ulaşamamışken polisler malikaneye girdi.
"Bay Tuner merhaba. İhbarınız üzerine..."
Girişte dikilen polisin sözünü keserek merdivenleri işaret etti. Sabırsızdı. Telaşlıydı ve korkuyordu. Anastasia ya bir şey olmasından korkuyordu.
"Yukarıda görüntüler var. Önce çıkalım."
Yanında duran arkadaşına şaşkınlıkla baktı diğer polis. Emir verici konuşma tarzı şirkette kullandığı uslupla aynıydı. Bu onları rahatsız etse de bu köklü aile ile uğraşmak istemezlerdi. Newhampahire neredeyse onlara aitti.
Ses çıkarmadan Leonardo yu kamera odasına kadar takip ettiler. Merdivenleri ikişer ikişer çıkan Leonardo içeriye girdi. Masanın üzerindeki kumandayı alarak görüntüyü geriye sardı ve ekranı büyüttü. Küçük televizyondan büyük lcd ye aktardı.
Merdivenleri Leonardo kadar hızlı bitiremeyen polisler içeriye girdiklerinde Dedria koltuktan kalkmak için doğruldu.Fakat ayağa kalkamadan yere düştü.
Polisler ve Leonardo yere düşen Dedria ya yöneldi. Carol onu kaldırmaya çalışıyordu. Dedria hiç durmadan ağlıyordu. Kolundan onu kavrayarak koltuğa oturtan Leonardo ya baktı. Leonardo nun gözlerinden endişe okunuyordu. Titreyen ellerini Leonardo ya uzattı.
"N'olur bul onu... Yalvarırım." Dedria nın yaşlı Kalbi teklemeye başlamıştı. Ama Anastasia yı bulmadan bu dünyadan ayrılmaya niyeti yoktu. Sızlayan kalbinin üzerine ellerini götürüp ovuşturdu. Bu sızı Anastasia sını bulmadan dinmeyecekti.
Leonardo Dedria nın gözleriyle buluşturdu bakışlarını.
"Onu bulacağım. Söz veriyorum."
Leonardo dün geceden beri uyuyamamıştı. Görüşü zaman ilerledikçe netliğini kaybediyordu.Elleriyle gözlerini ovuşturdu. Carol'un ona uzatmış olduğu sudan bir yudum aldı.
"Kızın ismi Anastasia mıydı?"
"Evet. Anastasia Bentham"
"Kaç yaşında?"
"20"
Soruları Leonardo cevaplıyordu.
"Bay Leonardo siz Anastasia nın yakınımısınız?"
Genç kızın üzerine bu kadar titremesi polislerinde gözünden kaçmamıştı.
"Evet yakınıyım. O benim her şeyim. O dün gece kayboldu! Ben değerlimi kaybettim! Şimdi onu bulmanızı istiyorum!"
Leonardo nun yankılanan sesi tüm malikaneyi inletiyordu.Sinirlenmişti ve çıldırmak üzereydi.
Dedria ve Carol onun anastasia yı sevdiğini biliyordu. Fakat Leonardo bağırarak söylediğinde ikiside şaşkındı. Kapıda konuşmaları dinleyen hizmetçiler kadar olmasa da şaşkınlardı.
Kameralarla bezenmiş güvenlik odasının yan tarafını mesken tutan diğer hizmetçiler olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Sessizce içlerinde alevlenen aşktan habersiz günler geçirmişlerdi. Anastasia Leonardo yu ele mi geçirmişti?
Bu durumun dedikodu faslından çıkıp kıskançlık kulvarında koşan tek kişi Cilla ydı. Bu durumdan haberdardı. Gene de Leonardo nun durumu aşikar etmesi onun sinirlerini bozuyordu Anastasia yı deli gibi kıskanıyordu.
"Gerçekten inanamıyorum. Anastasia ne kadar da masum görünüyordu."
Hizmetçilere genç kızın kayboluşunun ardından çıkan malzeme dedikodularına katık olmuştu. Şuan onun kayıp olması kimsenin umurunda değildi.
"Sessizce işini halletmiş olmalı. Gerçekten iyi bir limana sığınmış."
"Bence o kaybolmadı. Leonardo yu kendine daha fazla bağlamak için bir yerlere saklandı."
"Çok haklısın. Gercekten dahiyane bir fikir."
Sessizce tırnaklarını kemirmekle meşgul Cilla söylentilere gülüyordu. Düşündükleri gibi bir taktik gerçekten vardı. Fakat Anastasia bunu uygulayabilecek kadar zeki değildi. Bu kayboluşun ardında başka bir sır vardı.
"Kesin sesinizi. Duyulmuyor konuşmaları."
Cilla ikazın ardından dinlemeye koyuldu. Diğerleri ise surat asarak sessizliğe gömüldüler.
"Bu olay için herkesin seferber olmasını istiyorum herkesin!"
"Bay Leonardo lütfen sesinizi alçaltın. Polisler sizin emriniz altına girmezler. Her kayıp vakası gibi ilgileneceğiz."
"Ben Turner şirketinin tek sahibiyim! Tüm nüfusumu koyarak size emrediyorum onu bulun! "
Polisler homurdanmaya başlamıştı. Karşılarındaki bu zengin züppeye hesabını bildiremeyeceklerinden dolayı kızgınlardı. Onların daha fazla sinirlenmesini önlemek adına araya Russell girdi.
"Leonardo lütfen sakin ol."
"Amca bunu benden nasıl beklersin." Leonardo çaresizdi. Dün beri geceden yıpranmıştı. Siması hüznü resmediyordu. Gözleri dolmuştu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Anastasia yı buluna kadar güçlü olmalıydı. Onu bulduktan sonra omuzlarında ağlamak istiyordu. Sevinç gözyaşlarını omuzlarından akıtmak istiyordu.
Anastasia sebepsizce gitmiş olamazdı. Onları öpüşürken görmesi belki Leonardo dan kaçması için bir sebepti fakat durumu başlatan Leonardo ydu. Onunla hiçbir zaman nişanlanmamalıydı.
Aşağıda gerçekleşen tüm gürültü üst katada ulaşıyordu. Rose sinirle odasında voltalar atarken Zena pencerenin önünde dikilmiş ritmik harekerle ayağını sallıyordu.
"Leonardo nun düştügü hale bak! Turner şirketinin varisi bir hizmetçi için kendini paralıyor. Tanrım! Düşündükçe başıma ağrılar giriyor!"
"Anastasia ya bu kadar değer verdiğini bilmiyordum."
Zena tedirgindi. Dün gece nişanı iptal ettiğini söyleyen Leonardo şimdi kendisi yüzünden küçük hizmetçisini kaybetmişti. Anastasia yı ondan uzaklaştırmak için denediği yol onu tutkuya sürüklemişti.
"Zena ben... anlam veremiyorum. Ama bu kız gerçekten dikkatleri üstüne çekmeyi başardı. Küçük sürtük!"
Attığı voltaları yarıda kesip ipeksi pembe kumaşla kaplanmış berjerin üzerine oturdu. Yanı başında duran komodinin ikinci çekmecesinden çıkardığı likörü dikti kafasına.
Anastasia dan artık korkuyordu. Düşmanını hafife almıştı. İşleri plandığı gibi gitmiyordu. Bu kayboluş hesapta yoktu ve bunun bir düzmece olduğuna inanıyordu.
"Zeki kızmış tebrik ettim doğrusu." İmalı bakışlatla Rose a baktı. Bu durum Zena yıda küçük düşürüyordu.
"Ben odama çekiliyorum. Siz de düşünmek için bol bol vakit bulursunuz."
Aynı safta yer aldığı kadının üzerine bırakacaktı bu problemi. Sonuçta bu işten onunda çıkarı vardı. Zena her ne kadar Leonardo ya aşık olsa da istediğini elde edemeyince ağlayan küçük sümüklü kıza dönüşmeyecekti.
Zena giderken ses çıkarmadan koltuğuna yayıldı Rose. İçki sinirlerini gevşetmeyi başarmıştı. Anlıkta olsa...
&
Düşmekte olan pantolonunu çekip kemerini sıkılaştırdı zenci olan polis. Elindeki dosyayı arkadaşına uzatırken gözlerinden imalı bir bakış gönderdi. Karşılarında her an saldırıya hazır bekleyen Leonardo ya bunu açıklamak zor olacaktı. Akan burnunu sildi. Sesini temizleyip söze başladı.
“Bay Leonardo, görüntüleri inceledik. Anastasia Bentham kaçmış gibi bir izlenim bırakmıyor doğrusu. Üstelik yirmi yaşında bir bireyden bahsediyoruz. Yani o….”
Leonardo yerinden fırlayarak polisin yakasına yapıştı. Öfke taşan kırmızı gözleriyle nefretle süzdü.
“Size onu bulmanızı söyledim! Yorum yapmanızı değil!”
Sinirlenen polis tek hamlede ellerini aşağıya indirdi ve yakasını düzeltti.
“Sizi polise saldırıdan tutuklamadan önce dinleyin.”
Leonardo hiç bu kadar çaresizliğe düştüğünü hatırlamıyordu. Anastasia nın gidecek hiçbir yeri yoktu. O kimsesizdi. Ortada kalmıştı şimdi. Kim bilir neredeydi… aklını kaybetmek üzereydi.
“Kayıp vakası gibi görünmese de onu arayacağız. “
Leonardo bu sözlere rahatlaması gerektiğini bile bilmiyordu artık. Anastasia kalbine kazınmış bir yara gibiydi şimdi.
“Sizce onu kaçmaya tetikleyen bir şey olmuş olabilir mi?”
Bu soru sanki Dedria ya yöneltilmişti. Evet demek istedi. Ama söyleyemedi. Eğer evet derse Luke tehlikeye girerdi. Anastasia nın kayıp olduğunu ona haber vermemişti. Konuşmalarını Anastasia nın duyduğunu fark ederse gidip teslim olurdu. Ver ayı o öldürmemişti fakat tüm suçu üstüne alırdı. Üstelik ver ayı öldürenleri zehirlemişti. Zehir koyduğu yemekten sadece kendisi sağ çıkabilmişti. Kendini bile bile ölüme götüren bu adama şuan olanları anlatmak delilikti. Ne yapacağını bilemiyordu.
“Evet var tetikleyen bir sebebi. Ben ona karşı düşüncesiz davranmıştım. Bana kızgındı.”
Leonardo içindeki yüzeye çıkarıyordu. Anastasia Leonardo ya kızgın değildi. Sadece kırılmıştı. Rose un söylemleriyle birlikte Zenayla olan halini görünce onu terk etmek istemişti. Fakat kaçmasının asıl sebebi bu değildi.
“Peki bunu da not ediyoruz. Biz artık merkeze dönüyoruz. Eğer bir gelişme olursa size telefonla bildiririz.”
Polisler odadan çıktıktan sonra Leonardo Russell a yöneldi.
“Bu işi polislerle sinirli tutmak istemiyorum. Yer altı kaynaklarının da haberi olsun.”
Russell elini yeğeninin omzuna koydu.
“Merak etme ben çoktan haber verdim.”
&
“Bu kaçıncı Bay Nikolas! Ya kıza bir şey olsaydı? Bu sefer sizi parmaklıkların ardından kurtaramazdım.”
“Farkındayım Wesley. Neyse ki bir şey olmadı.”
“Daha dikkatli olmalısınız. Siz bana babanızın emanetisiniz lütfen bay…”
“Hey hey hey! Gel bakalım buraya eski dostum.”
Nikolas ellerini Wesley in boynuna doladı. Eski dostu olarak adlandırdığı adam babası yaşındaydı. Fakat onu dostu olarak görüyordu. Her daim yanında olan kadim bir dost.
“Kamera görüntüleri de temizlendi. Neyse ki anlaşmakta zorlanmadık.”
“Sen her şeyi en iyi şekilde halledersin. Sen gerçekten bir numarasın.”
Wesley başını Nikolas ın kollarından kurtararak geriye çekildi. Kayan smokininin yakasını düzeltip elleriyle olmayan tozu sildi. Kırmızı papyonunu düzeltti ve Nikholasa baktı. Onun büyümesine şahitlik etmişti. Keşke babası da bu günleri görseydi diye geçirdi içinden. Babası onun hem patronu hemde en yakın dostuydu. Ne zaman onu düşünse duygulanırdı. Ölüm sanıldığı kadar sessiz değildi. Geride kalanların yüreklerinde çığlıklar bırakıyordu. Her ne kadar belli etmese de Nikholas ta hala alışamamıştı babasının yokluğuna. Seneler unutmaya yetmiyordu. Acı doğduğu yerde büyümeye devam ediyordu. Wesley in gözünde Nikholas hala sevgiye muhtaç bir çocuktu.
Wesley in yanından ayrılışının ardından büyük holde ıslık çalarak ilerledi. Ellerini arkasında birleştirerek ilerledi. Aklının takılı kaldığı odanın önünde geçerken yavaşladı. İçinden bir ses girmesi gerektiğini söylüyordu. Bu bir tür vicdan mıydı yoksa istek mi bilmiyordu.
Elini kapının koluna götürdü ve çevirdi. İçeriye adım attığında çıkmakta olan hemşire ve doktorla burun buruna geldi. Gülümseyerek karşıladı onları.
“Merhaba. Hastanın durumu nasıl?”
“İyiye gidiyor. Kafasına aldığı darbe hasara yol açmamış. Bu yüzden şansılısınız.”
“Şans kesinlikle benden yana. Peki ne zaman uyanır?”
“Uyku ilacının tesirinde. Vücudunda ezilmeler var. Ağrıyı hissetmemesi için uyutuyoruz. Bugün akşama doğru uyanır.”
“Teşekkür ederim.”
“Görevimiz.” Dedikten sonra aralık olan kapıdan çıktılar hemşiresiyle beraber.
İçeriye giren Nikholas kapıyı yavaşça kapattı. Adımlarını bile hafif atıyordu. Karşısında uyuyan bu kızı biraz daha uzun seyretmek adına sessizliği sağlıyordu.
Yatağın yanıbaşında duran sandalyeye oturdu ve ileriye çekti kendini. Dün gece onun yüzünü bu kadar net görememişti. Şimdi daha netti. Bembeyaz teni gün ışığıyla beraber ortaya çıkmıştı. Uzun kirpikleri gözlerini süslerken küçük kalkık burnu yüzünün sevimliliğini ortaya koyuyordu. Burnunun altında kalan kavisli pembe dudaklar görenleri mest eder cinstendi. Yastığına serilen kızıl saçları beyaz nevresimin içinde parlıyordu. Nikholas hayranlıkla kızı süzüyordu. Neredeyse ona çarptığı için sevinecekti. Şuan tek merak ettiği şey kapaklarının altında saklı kalan gözleriydi. Bu genç kızın bakışlarını merak ediyordu. Şuan yaptığı toplumsal açıdan etik bir durum değildi. Ama onu seyretmek istiyordu. Uyandığında bu kadar derin bakması olanaklı değildi. Açıkçası o uyandığında ne diyeceğini bile bilmiyordu.
Dün gece ona çarpmıştı. Fakat bu onun suçu değildi. Kız arabasının önüne atlamıştı. Onu yerden alıp arabasına bindirmişti. Hastahaneye götürmek üzereyken Wesley ona engel olmuştu. Nicholas iki sene önce bir trafik kazasına daha karışmıştı. Ceza almaktan son anda kurtulmuştu. Her ne kadar çarptığı kızın suçu olsa da bu ikinci sicilin altından zor kalkardı. Bu yüzden wesley tüm donanımı eve getirmiş ve kıza her türlü şeyi tedarik etmişti. Hastahaneden daha konforlu bir bakım sunmuştu ona.
Anastasia nın güzelliği ona defalarca bakma istediği uyandırıyordu. İçinde bu kıza karşı pişmanlık duyuyordu. Ona çarpmıştı ve nereden başlayacağını bilmiyordu. Serum takılı kolunu gördükçe gerçek daha çok yüzüne çarpıyordu ancak onun burada olmasından mutluydu. Bu mutluluk duruma ters gibi gözüksede o şuan böyle hissediyordu.
Meraklı bekleyişi sürerken Wesley içeriye girdi. Ağır adımlarla Nicholas ın yanına geldi ve nikholas ın karşısına geçti. Sessizliği Nicholas bozdu.
“Wesley kız çok mu güzel yoksa ben mi güzel olduğunu hayal ediyorum?”
Wesley sessizce gülümsedi. “Hayal değil. Gerçekten çok güzel.”
“Bahar gibi kokuyor…”
“Oda spreyi bahar esanslarını içeriyor bay nicholas.”
“Wesley !” Nicholas sesini yükselterek gülmeye başladı sonra tekrar sessizliğe gömüldü.
“Hayır oda spreyi değil. Bu kızın kendine has bir kokusu var.” Dedi bakışlarını Anastasia ya doğrultarak. Bu kızda farklı olan bir şeyler vardı.
&
“Dedria teyze telefonu kapalı. Deniyorum ama yok, yok!”
Dedria yorgun düşmüştü. Gözleri kapanır gibi oluyordu. Gözleri tam uykuya olurken Anastasia nın hayali ile tekrar aralanıyordu.
“Nereye gittin Anastasia…” Carol da üzgündü. En yakın arkadaşı kayıptı. Bu gidiş normal değildi. O kimseye haber vermeden ortadan kaybolmazdı. Gidecek yeri yoktu. Herkes gibi oda başına bir şey geleceğinden korkuyordu.
Az sonra kapı iki kere tıklandıktan sonra açıldı. Sesi duyan Dedria yarılanmış gözlerini açtı. Gelen Leonardo idi. Yüzünde sabahkinin aksine bir ifade yoktu. Bunun anlamı Anastasia dan hala bir haber yoktu.
Bitkinlikle içeriye girdi. Yürürken bile yalpalıyordu Leonardo. Amcası ile şehri kaç kez turladığını hatırlamıyordu. Ardında bıraktığı bir iz yoktu.
“Nereye gidebileceği hakkında bir fikriniz yok mu? Carol sen onun en yakın arkadaşısın.”
“Bay Leonardo bilmiyorum. Onun gidecek bir yeri bile yok. “
“Ben tüm kaynakları seferber ettim. Her yerde onu arıyorlar. Eğer aklınıza ufacık bir şey bile….”
“Leonardo…” diyerek cılız sesiyle araya girdi Dedria. “Carol bizi biraz yalnız bırakır mısın?”
Carol oturduğu Dedria nın yatağından kalktı. Önlüğünü çekiştirerek kapıdan çıktı. Yalnız kaldıklarında Dedria eliyle Leonardo ya gelmesini işaret etti. Leonardo odadaki sandalyelerden birini çekerek yaşlı kadının yanına oturdu. Solumakta zorlandığı nefesi duyabiliyordu. Oda tıpkı Leonardo gibi perişan haldeydi. Dedria sözlerine başlamadan önce henüz kurumamış olan göz pınarlarından iki şer damla akıttı.
“Hepsi bizim suçumuz.” Diye başladı.
“Dün akşam Luke ile konuşurken bizi duymuş olmalı.” Kısılan sesiyle beraber güçlükle konuşuyordu.
“Yanlış anladı. Bunları sana anlatıyorum çünkü… sana güveniyorum.”
Leonardo konuşmanın nerede sonlanacağını bilemeden dikkatle Dedria yı dinliyordu. Anastasia ile ilgili her şey onun için önemliydi.
“Anastasia nın annesi Vera… Onu ve Anastasia yı öldürmek istediler. Zengin bir ailenin oğluyla beraber olmuştu. Bu çocuğu ve annesini ortadan kaldırmak istediler.”
Anlattıkça yaşlar hızlanıyor sesi boğuklaşıyordu. “Ver ayı ve kızını öldürmek üzere adam tuttular. O adamlardan biri de Luke tu. Yani Anastasia nın sakallı amcası… “
Leonardo şaşkınlıkla Dedria nın anlattıklarını dinliyordu. Anlam vermeye çalışıyordu.
“Luke kötü bir adam değil… hatta o Anastasia nın hayatını kurtarmış. Fakat annesi öldürülürken buna mani olamamış. Emrinde olduğu adamın onu öldürmesinden korkmuş.”
Öksürerek sesini temizleyip devam etti Dedria. “Vicdan azabıyla yaşıyor senelerdir. O Ver ayı öldürmedi fakat engel olmadığı için kendini suçladı. Anastasia ya tüm bunları itiraf edecekti. Babasının da yerini söyleyeceti. Anastasia yı öldürmesinden korktuğumuz için büyümesini beklemiştik. Fakat o dün gece bizi konuşurken duydu Leonardo. Şimdi Luke un annesinin katili olduğunu düşünüyor. Benimde tüm bunları sakladığımı….”
Leonardo bu büyük sır karşısında ne diyeceğini bilemiyordu. Duydukları inanılır gibi değildi. Anastasia tüm bunları duyduktan sonra kim bilir ne haldeydi. Hızla oturduğu yerden kalktı.
“Dedria siz… siz onun dünyasını başına yıkmışsınız. Ve ben… onu kırdım. Yanlış anlamasına sebep oldum.” Öfkeyle volta atıyordu odada. Gerçekten elinden hiçbir şey gelmiyordu. Anastasia nın içinde bulunduğu durumu düşündükçe çaresizliğine küfrediyordu.
“Bay Luke un haberi var mı kaybolduğundan?”
“Hayır haber vermedim. Eğer öğrenirse Ver anın suçunu üstüne alır. Onu tanıyorum.”
“Peki ya babası? Ona haber verdiniz mi?”
Dedria başını öne eğdi. Söylemesi en zor sırra gelmişti.
“Bay Leonardo, Anastasia nın babasının henüz kızının varlığından haberi yok…”
“Anlayamıyorum… Neden bu kadar geç kaldığınızı anlayamıyorum. Babası şuan nerede? “
“Babası şuan… Newhampshire da.”
“Peki kim?Anastasia nın sakladığınız babası”
“Bay Lockwood. Bay Lockwood Anastasia nın babası.”
Leonardo sertçe attığı adımları bir anda durdurdu. Dedria ya döndü. Duyduğu sır karşısında dehşete düşmüştü. Olduğu yerde kaldı. Ne düşüneceğini şaşırmış durumdaydı. Anastasia nın kayboluşu tüm sırları ifşa etmişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/12333683-288-k427121.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anastasia (Tr)
RomanceDün gece yarım bıraktığı işi tamamladı. Yavaşça dudaklarını ona yaklaştırmasını beklemeden genç kızın ensesinden tutarak kendine çekti ve tek harekette onu kendine hapsetti. Yumuşak dudakları kendi dudaklarında kaybolurken Anastasia da Leonardo da k...