‘‘Hayatta insanlar mutlu olur, bazen mutsuz. Eğer geçmişte yaşadığı bir olayın altında eziliyorsa hala, hayattaki bazenleri kaybolabilir. ‘Hep’lere dönüşür bu bazenler… Hep mutsuzluk akar ruhlarından…Ölene kadar öyle mi kalır peki? Kime göre ‘hep’? Neye göre?
Belki de bu yaşanan, kişiyi en derinden etkiler ve ruhunda delikler açar. Olay, eskiden cıvıldayan ruhu bombardımana tutar, kişi de onun bıraktığı izlerle arkadaş olur. Onlarla savaşması gerekmez mi halbuki? Elbet öyle gerekir. Ama zayıf olan varlık, arkadaş olduğu izleri tüm benliğiyle kabullenir ve tabiri caizse onları rakı masasına meze yapar. Bahane olarak sunar benliğine. Sadece kendini kandırır hem de. Üstelik farkındadır da bunun! Ama zayıf insan, üzerine gitmek yerine içine girer o bataklığın. İzin de vermez yukarıdan gelen yardım eline.
Bize düşen, şunu düşünmek; ‘Yaşanan mıdır insanı zayıf düşüren? Yoksa zayıflığını kabullenmek midir yalnızca?’’
-Colin Ower.
--------------------------------------------O---------------------------------------------
Kalemin ucunu kağıdın üzerinde gezdiriyordu. Bu ödevin bitmeyeceğine inanmaya başlıyordu. Ödev, bir kompozisyondan ibaretti halbuki. Ama dikkati çok kolay dağılıyordu. Şu anda da başı ağarmaya başlamıştı. Kalemi kağıdın üzerine fırlattı ve arkasına yaslandı. Parmaklarını açık kestane rengi saçlarının arasından geçirdi.
Hızlı bir kararla tekerlekleri olan sandalyeyi geri itti ve ayağa kalktı. Üzerine ceketini geçirip kapıya yöneldi.‘Anne! Ben hava almaya çıkıyorum.’Colin dışarıya adım atmıştı ki annesinin sesi ona ulaştı. ‘Akşam yemeğine gecikme, tatlım.’ Annesi her zamanki gibi mutfaktan sesleniyordu.
Gülümseyip kapıyı kapattı. Zaten hiçbir zaman akşam yemeğini kaçırmazdı. 07.00 pm. Islık çalarak yıllardır evinin bulunduğu sokakta ilerliyordu. Ellerini de siyah deri ceketinin ceplerine daldırmıştı.
Biraz ileride, ne zaman dışarı çıksa karşılaştığı çocuğun bir kız tarafından azarlandığını gördü.
‘Sana önüne bakman gerektiğinin kimse söylemedi mi? Tanrım…’ Kız siyah rockçı botlarına benzer ayakkabılarını yere vura vura arkasını dönüp ilerlemeye başladı. ‘Bunlarla uğraştığıma inanamıyorum.’ diye söylenmeye devam ediyordu. Üzerinde Colin’inkine benzer siyah deri ceket vardı. Saçları simsiyahtı ve omuzlarına geliyordu.
Siyah dapdar kot pantolonunun sardığı uzun bacaklarını hızlı hızlı hareket ettiriyordu.
Genç adam arkasından öfkeli bakışlar atarken, ‘Siyah,’ diye düşündü. ‘Kızı anlatabilecek en iyi kelime.’
Bacağı kadar boyu olan çocuğa yaklaştı. ‘‘Derdi neymiş bakalım?’’
Elindeki topu havaya kaldırdı. ‘‘Top yanlışlıkla ona çarptı.’’ Omuz silkti. Bir sokak çocuğu tavırları sergiliyordu. Colin gülümseyerek saçını karıştırdı. ‘‘Hep biz erkekleri bulurlar zaten.’’
Çocuk da gülümsedi ve kendi kendine maç spikerliği yaparak , topu hayali kalesine yolladı. Elbette isabetli bir atıştı. Bağırarak gol sevincini yaşadı. Colin ise gülerek yürümeye devam etti. ‘Şu küçücük çocuğa nasıl kızabiliyordu?’ diye içinden geçirdi. ‘İleride bu anne mi alacak şimdi!?’* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
‘‘Tuzu uzatır mısın, Belinda ?’’ Colin elini kız kardeşine uzattı. Belinda her zaman, her şeyden mutlu olabilen bir kızdı. Minik ama bir o kadar da biçimli dudakları hep bir gülümsemeyle aydınlardı. Düzgün dişlerinin de o aydınlıkta bayağı payı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahta Gizlenen (TAMAMLANDI)
Teen FictionRomantizmi işaret ve orta parmağı arasına sıkıştırdığı izmaritte bulan bir genç kız... En hassas duygularını bile kağıda döken bir delikanlı... Arada nasıl bir çekim olabilir? Gözler çakıştıkça çakan şimşekler, belki de hayatları çakışmaya devam edi...