7-''Yardım etmeme izin verirsen, bana yardım etmiş olursun.''

1K 49 9
                                    

Bahşiş ve önlerine serilen yiyeceklerin karşılığı olduğunu umduğu fazladan parayı masaya fırlattı ve kendini dışarı attı.

Uzağa gitmiş olamazlardı.

O adamla onu nasıl bırakmıştı ki?

Kendinden nefret etmeden onu bulmalıydı.

Deli gibi etrafına bakınıp küçük bir işaret arıyordu. Nereye gittiklerine dair.

‘‘Düşün, Colin. Ayyaşın teki ve çılgın bir kız. Nereye gidebilirler ki? Hangi yöne?’’diye mırıldandı ağzının içinde. Gözlerinin değmediği nokta kalmamıştı. Onlara ait tek bir şeye rastlamayı bırak, birine bile çarpmamıştı gözleri. Hala çok erkendi.

Durağa yürürken ne yapabileceği konusundaki seçenekleri beyninde dönüyordu ki, pek seçeneği yoktu. Üniversiteye gidip orada onu bulabilirdi. Tabii bir sorun olmazsa. Aklına getirmek istemiyordu ama adamın dönmüş gözleri aklına korkunç şeyler getirmeye yetiyordu.

Rebecca Blackwell’in de beyninin mantık kısmını öldürdüğü düşünülecek olursa… Kendini korumak için pek bir şey yapmayacağını düşünmek çok saçma olmazdı.

Kendini korumak konusunda neyden bahsettiğini bilmiyordu. Bedenini mi, bedenini mi? Ona zarar vermezdi herhalde. Rebecca ne kadar sorumsuz olsa da kendine zarar verecek bir adamın peşine düşmezdi. Ne olursa olsun.

Sarı boyayla kaplanan durağa çöktü. ‘‘Pekala. Neydi şimdi bu? Kabus gibi.’’diye mırıldandığında gözünün önüne gelip oturan Becca onun yüzünden oluşan bir kareydi. Ne diye kabus diyordu ki!? Zaten bilinçaltına kafasını gömen kabusu hemen karşısına dikildi. ‘‘Neden bu işi zorlaştırıp yardım etmemi engelliyorsun ki?’’diye sordu karşısında oturup onu izleyen ela gözlere.

Nereye oturduğunu göremiyordu. Sanki havada asılıydı. Yüzünde her zamanki gibi alaylı ifadesi yoktu. Boştu. Yani tam anlamıyla boştu. Duygusuzca Colin’e bakıyordu. Dudakları birbirine kenetlenmişti. ‘‘Becca’dan daha bunaltıcı bir şey varsa o da onun ruhsuz figürüdür.’’ Kafasını sağa sola salladı. ‘‘Hah, sayende ne haldeyim, umarım görebiliyorsundur.’’ Kendi kendine konuştuğunu yok sayarak karşısındaki heykelimsi bedene bakmayı sürdürdü. ‘‘İkizinin –daha eğlenceli olanın- nerede olduğunu bilmiyorsan yok olsan iyi olur aslında. Ruh sağlığımı olumsuz etkiliyorsun.’’diye mırıldanıp cümlesini tasdik etmek için işaret parmağını kafasının etrafında daire biçiminde döndürdü.

Son yirmi dört saattir gördüğü kızın bir anda ortadan kaybolması onu hala çıkamadığı bir uyuşukluğa sokmuş gibiydi. Boş boş duruyordu. Hareket edebileceğinden emin değildi. Sanki tüm planlarını yönelttiği amaç bir anda tuzla buz olup elinden acımasızca alınmıştı. Neden doğru düzgün bir veda vermemişti ki ona? En azından o sersemletici öpücüğün yerine birkaç cümle kurabilirdi. ‘Görevin bitti. Üniversiteye git.’ Colin için hiçbir şey ifade etmiyordu.

Bir an sonra kafasına bir şey dank etti. Acaba bu bir parola mıydı? Üniversitede görüşebileceklerini mi söylemeye çalışmıştı?

Aklına süzülen sorulardan biri ana fikir konusunda diğerlerinden sıyrılmayı başarmıştı. O adam nereden çıkmıştı?

Bunu daha önce düşünmediğini fark etti. En önemli parça buydu belki de. Karşısında hala çoğu parçası eksik resme bir göz attı. Şimdi bilinçsizce etrafta dolaşan ve sağ eliyle Becca’nın bileğini kavrayan bir adamın silüeti eklenmişti yapboza.

Elinde olan şeylerde adamın kimliği eksikti.

Rebecca’nın geçmişinden dolayı böyle olduğunu düşünmeye başlamıştı ama hala üzerinde belirsiz siyah bir bulut dolaşıyordu.

Siyahta Gizlenen (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin