Yine ve yine içime hiç sinmeyen bir bölüm... Araya giren zamanı da artık elle tutabiliriz. Neyse ki siz çok sabırlısınız :* Benden daha sabırlısınız bence :D Yine bölümü atarken ilk günkü heyecanıma sahibim, çok eğlenceli *-*
Bölüm, adıma Tumblr hesabı açıp, onu tasarlayan ve 'Bu Colin'in günlüğü olsun, sana hediye ediyorum.' diyen @Olicity_ 'ye hediye olabilir :D *-*
Hesap: http://mavicikolatalipasta.tumblr.com/İyi okumalaar :**
“Colin, o iyi değil.” Hala deli gibi titriyordu. Gwen de ona dokunmaktan korkarak, onun kolunu kavramıştı. Böyle bir durumda canından daha çok düşündüğü şeyler olabilirdi, elbette.
“Evet, evet, biliyorum.” Genelde eşyalarını kaybeden ya da bir yerlerde unutan biri olduğu için, anahtarının cebinden çıkması mucizeydi. Gerçi Rebecca Blackwell’in, Gwen Grey’in yanında bir çeşit kriz geçirmesi de minik bir mucize sayılabilirdi.
“Annenlerin evde olmaması ne büyük şans!” diye mırıldandı Gwen.
Evet, öyleydi. Ama bunun nedenini bile düşünecek durumda değildi. Belki onun da elleri titriyordu?
“Onu nereye götüreceğiz?”
“Bekle.” Colin tüm düşünme fonksiyonlarını kaybetmişken kendine ‘dur’ emri verdi ve canlılığının tamamını babasının yanında bırakmış olan ela gözlere bakmaya zorladı kendini. “Rebecca…” diye fısıldadı yenik bir sesle. Onu göremiyordu. Muhtemelen o da onu göremiyordu. “Beni duy. Lütfen.” Ellerinin o özleminden kendini kaybettiği yüzü kavramak için yukarı kalktıklarını da sonradan fark etmişti. Gwen’in biraz uzaklaştığını da görememişti bu durumda.
Rebecca birbirine bastırdığı dudaklarının dibinde biriken hıçkırıkların ağzından kopması için onun kollarını etrafına sarmasını beklemişti. Şimdi sarsılarak ağlıyordu. Ağlamaktan nefret ederdi. Güçsüz gösterdiği için değil; kendini kaybettiği için. Ve aklına giren deliliklere vize veren nefreti serbest bıraktığı için. Kendi yapısından uzaklaştığı için. Kalbini beynine oturttuğu için.
“Eve gelmemeliydik. Onunla görüşmeliydim.” Colin’in bu korumacı sitemi karşısında gülmek istedi ama ağzında kahkahalara yer yoktu. Kafasını inkar moduna alıp hızlı hızlı sallamaya başladı.
“Tamam. Unut bunu. Her şeyi unut.” Colin, ona daha sıkı sarılırken, dudağını dişledi. Rebecca’yı rahatlatması gerekiyordu, ağlatıp daha fazla strese sokmak değil. “Duyuyor musun?” diye fısıldadı kulağına doğru.
Rebecca odaklanmaya çalıştı. Neyden bahsettiğini bilmiyordu. Ama sessizliği dinledi. Colin’e, sessizliği dinleyebilecek kadar güveniyordu.
Göz yaşları o açık kestane saçlarının kulağıyla birleştiği yere kurulurken, o sadece dinledi. Nefesinin düzene girmesi de küçük bir ödüldü. Rebecca’nın fark etmediği bir ödül.
Sonra duydu. Gülümsedi. Yani en azından dudaklarında bir kıpırdanma oldu. “Atıyor.”
Colin de gülümsedi. Boynuna düşen sıcak nefes, dikkatini dağıtsa da onu cevapladı. “Evet, kalbim atıyor.” Ve ekledi: “Senin sayende.”
“Ower,” derken tek soluklu bir gülüş verdi ona. “Kalbi atmayan biri, bir başkasınınkinin atmasını nasıl sağlar?”
“Bir başkası, o atmayanı attırmak için atar çünkü.”
Rebecca durdu. Akciğerlerini bir süre müşterisiz bırakıp, oksijen alışverişini kesintiye uğrattı. “Sen…” diye fısıldarken ne kadar berbat olduğunu düşünmeden, başını geriye çekti. Gözlerine bakmalıydı. Onları görmediği her dakika güvensizlikten ağzının kuruduğu anları geride bırakmalıydı. Ve işte oradaydı. Birkaç santim ötesinde onun burnu vardı ve bazen birbirlerine sürtünüyorlardı. Nefesleri aralarındaki alanda ahenkle buluşurken, tek hissettikleri, birbirlerinin gözleriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahta Gizlenen (TAMAMLANDI)
Teen FictionRomantizmi işaret ve orta parmağı arasına sıkıştırdığı izmaritte bulan bir genç kız... En hassas duygularını bile kağıda döken bir delikanlı... Arada nasıl bir çekim olabilir? Gözler çakıştıkça çakan şimşekler, belki de hayatları çakışmaya devam edi...