2 günde, son iki bölüm göre mini de olsa, 1 bölüm bitirip yayımlayarak kendi tarihimde bir ilke imza attııım *-* Umarım aceleye gelen bu bölümü seversiniz :’)
Bugün 3 yıllık, en yakın arkadaşımın doğum günü ve bugün, burada yazıyor olmamı sağlayan iki insandan biri. Sana doğum günü mesajlarında bir fiyasko olduğumu söylemiştim. Mesajlardan daha başarılı olduğumu düşündüğüm alanda, sana adadığım küçük bir bölümcük. Umarım seversin. Seni seviyorum, şapşiğim. İyi ki doğdun :’* @Behays
“Pekala. Dün ikimizde yorgun olarak yatağa girdik ama bu gece masaj sözümü alıyorum, Ower.”
“Nasıl istersen, Regina.” Gülümseyip onu koltuk altına aldı. Bu kız bugünkü performansından sonra bunu hak ediyordu. Tüm pazarını Puskcha’da geçirmişti. Colin’e yardım ederek. Tabii ki tüm gece ona masaj yapardı.
“Regina? Bunun anlamı ne? Rebecca’ya biraz benziyor gibi ama hiçbir kısaltması sayılmaz.” Kafası karışmış bir şekilde ona baktı.
“Regina, kraliçe demek, Rebecca.”
“Tanrım. Ciddi misin?” diye sordu alayla ve ciddileşerek ekledi. “Biliyorum. Sadece… Anlamsız.”
“Pekala. Kül kedisi. Oldu mu? Ah, Tanrım…” Bu kıza iltifat bile edilmiyordu yani. Ne vardı ona kraliçe demişse? Dünkü sahnedeki halini hatırladıkça ona bu lakabı çok uygun görüyordu.
“Hayır. Ben Uyuyan Güzel’im… Uykum var.” diye mırıldanıp Colin’e sokuldu.
“Bence Rapunzel olmalı.” Beline sardığı kolunun altındaki saçların, onu ilk gördüğünde bu kadar uzun olmadıklarına yemin edebilirdi.
“Imm. Çok çaresiz. Bir şatoda saçlarımı salıp bir çocuğu beklemem.”
“Şey… Teknik olarak Uyuyan Güzel’in de bir prense ihtiyacı vardı.” Dudağının kıvrılan kısmıyla ona döndü.
“Evet ama o uyanmak içindi. Rapunzel, şatodan kurtulmak için bekliyordu… Kısacası, ben uyanmak istemiyorum. Yani birini beklemeden de uyuyabilirim.”
Colin kaybolamayan gülümsemesinin yanına çatılan kaşlarını ekledi. “Uykun gelince çok geveze oluyorsun. Ve… Farklı bir düşünce yapısıyla yaşadığını daha canlı gösteriyorsun.”
Rebecca omuz silkip, yumuşak Colin Ower yatağını hayal etmeye devam etti.
“Akşam yemeğini yediğime göre direk yatabilir miyim, anne?” diye takıldı.
“Evet. Sen yukarı çık. Ben de geliyorum.”
“Yemeğe kalacak mısın?” Onun odasında tek başına kalmak çok rahatsız ediciydi.
“Evet, benim de bir midemin olduğunu hatırladım.” Gülümsedi ve onun çıkmasını bekledi. Dün odasına geri uğrayıp dolabını birkaç poşetle, Colin’in odasına taşımışlardı. Böylece dışarı çıkarken ona bir mini elbiseden ziyade, ilk gördüğünde üzerinde olanlara benzer şeyler giydirmişti. Salaş bir siyah tişört ve derisiyle bütünleşen siyah pantolon. Kolyesini de yine çıkarmamıştı. Onu hiç çıkarmaması Colin’in hoşuna gidiyordu.
“Sen de benimle yeseydin, şimdi aşağıda kalmak zorunda kalmazdın.” diye homurdandı.
“Hadi, Rebecca. Sen yat, geleceğim.” Neden mızmızlanıyordu ki? Zaten doğru düzgün kahvaltıya da yemeğe de kalamamaya başlamıştı.
“Masajını unutmadım.” derken yukarıya tırmanmaya başlamıştı.
“Ben de,” diyerek gözlerini devirdi. O bir anda onu kalmaya ikna etmek için ağzına gelen bir şeydi. Nasıl bir masaj istiyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahta Gizlenen (TAMAMLANDI)
Teen FictionRomantizmi işaret ve orta parmağı arasına sıkıştırdığı izmaritte bulan bir genç kız... En hassas duygularını bile kağıda döken bir delikanlı... Arada nasıl bir çekim olabilir? Gözler çakıştıkça çakan şimşekler, belki de hayatları çakışmaya devam edi...