Cumartesi gününe planladığım bölümü geciktirip, hafta sonumu renklendiren DuyguTurgut ve sesszgmi 'ye gelsin bu bölüm de :) <3 Keyifli okumalarr :*
Rebecca oturduğu yerden doğrularak Colin olduğunu umduğu aramaya fırladı. "Hayley mi? Tanrım, bu çocuk nerede?" diye söylenirken cevaplama tuşuna bastı.
"Rebecca! Hemen buraya gelmen lazım, hemen! Blackwell's'in arkasındaki binadayız. Hani şu yıkık dökük olan. Bir keresinde kitap okurken rahatsız edilmeyeceğine kalıbını bastığın şu bina."
Rebecca gözlerini devirdi. Sesindeki endişe ve korku onu hareketlendirse bile bir Amerikan kızın peşinde koşacak değildi. "Sorun ne, Hayley? O binadan bana ne?" Şu an tek umurunda olan Colin Ower'ın ne tür bir cehennemde olduğuydu.
"Hemen buraya gel dedim! Tanrım!"
Ve Rebecca'nın suratına kapattı.
"Yoo... Hayır, hayır. Colin? Başına bir şey?.. Hayır, imkansız. Olamaz." Tüm reddetme mekanizmasını Ower'a bir şey olmaması yönünde koşullandırdı. Masanın üstünde duran siyah deri ceketi alırken onun Colin'in almadığı ceketi olduğunu da fark etmemişti. Giydiği an etrafını saran kokuya kadar... Ower başına bir şey geldiyse seni kendi ellerimle öldüreceğim.
Sabah kalktığında yatağın diğer tarafı boştu. Ve Colin aramalarının hiçbirine cevap vermemişti. Şimdi de telaşlı bir Hayley vardı elinde. Harika.
Elinde olmadan koşmaya başladı. Kabul. Sana bir şey oldu diye ödüm kopuyor, Ower. Rahatladın mı şimdi? Hadi ortaya çık lanet olası.
Yirmi dakikalık yolu koşarak on dakikada gelmişti. Bu onun için oksijen alamayan ciğerler demekti. Nefes nefese kalan birkaç adımını attı. Kapıdan döndüğü anda zaten alamadığı oksijenler boğazına dizildi. "Col- Ed... Edmund?" İki en değerli varlığı. En değerli tek iki varlığı. "Hayır." diye fısıldadı hareketsiz bedenlere doğru sendelerken.
"Ah, Rebecca! Ne yapacağımı bilemedim ben... Tanrım, Edmund'ı takip ettim. Bir şeyler yapacağını biliyordum. Sabahın köründe kalkıp sessizce dışarı çıktı. Hiçbir şey söylemedi. Biliyorum, biliyorum bu Edmund'ın genel tavrı ama başka bir şey... Vardı. Ben de onu takip ettim. Colin'le buluştu. Bu yeterince komik değilmiş gibi Colin de sen olmadan evden çıktı. Biliyorum, kendi hayatı var, yani demek istediğim, o ikisi senden önce de arkadaştı ama..."
"Kapa çeneni." Donuk ve sert kelimeleri Hayley'i sustururken o çoktan trans halinden kurtulup yanlarına çökmüştü. "Nefes alıyorlar. Ambulans? Hastaneyi mi arasak? Ken! Onu arayalım o... O bilir." Ne Hayley'in bir şok perdesinin arkasından yaptığı açıklamaları ne de kendi düşüncelerini duyabiliyordu. Tek algıladığı önündeki iki hareketsiz beden... Yaralanmışlardı. Edmund'ın kaşı patlamıştı. Güzel yüzünden aşağı kandan yılan bir nehir oluşmuştu. Colin... Rebecca'nın taptığı dudaklarına iyi bir darbe almıştı. "Ne olmuş böyle?" diye fısıldarken bir eli Colin'in saçlarındaydı. Diğer elinin altında da Edmund'ın kemikli omzu vardı.
"Aslında bakarsan Ken'i zaten aradım."
"Tamam."
"Sadece bayılmışlar bence. Hastanelik bir durum olduğunu sanmıyorum."
"Edmund buna alışkın ama Colin'in daha önce dayak yediğini hiç sanmıyorum." Rebecca başını salladı. "Gerçi Edmund'ın da bu şekilde yerde yattığïnı hatırlamıyorum. Üff."
"Aman Tanrım." Rebecca Gwen'in sesini duyunca başını çevirip gelenlere baktı. Ken ve Gwen'in yan yana olmasını sonra düşünebilirdi. Tıpkı Hayley'in sabahın köründe dışarı çıkan Edmund'tan nasıl haberi olduğu gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahta Gizlenen (TAMAMLANDI)
Teen FictionRomantizmi işaret ve orta parmağı arasına sıkıştırdığı izmaritte bulan bir genç kız... En hassas duygularını bile kağıda döken bir delikanlı... Arada nasıl bir çekim olabilir? Gözler çakıştıkça çakan şimşekler, belki de hayatları çakışmaya devam edi...