15.Bölüm: KORKULARLA YÜZLEŞMEK

197 21 34
                                    

Üçüncü kezdir harelerinin en derinine yansıyordu ameliyathane sedyesinin üzerindeki parlak ışıklar. Gözlerini kaçırmadan yüreği uyuşana kadar inatla baktı medet umar gibi o ışıklara. Yapılan işlem bu kez belki canını acıtmıyordu ama yüreğinin en narin katmanını kanırtıyordu sanki. Bu masadan kalktığımda fabrikadan defolu bir oyuncak bebek gibi bir organım noksan olarak çıkacağım diye düşündü. Şekilsel noksanlık bir yere kadar altından kalkılabilir bir durumdu belki. Ancak sonraki süreçte onu neler bekliyordu bunu kestiremiyordu.

Doktorun söylediklerini anımsadı. Bebeğiniz dünyaya gelse bile süt vermeniz uygun değil... Diğer ihtimali ise düşünmek bile istemiyordu. İnci'yi büyük bir özen ve zevkle beslediği gibi Ela'yı da dünyanın en büyük nimetiyle besleyemeyecekti. Onu böyle bir durumdan mahrum bırakmak zorunda olduğu için kendini suçlu hissetti bir an. Nerede hata yapmıştı ya da ortada hata aranacak bir durum söz konusu muydu? Bu soruların cevapları onun için birer muammaydı. Ama net olan bir gerçek vardı ki o da Ela'nın hayata bir sıfır yenik başlayacak olmasıydı. Acılar hep onu güçlü kılmamış mıydı?
Belki de hayata daha güçlü başlayacaktı küçük bebeği kim bilir...

Ama tüm bu düşüncelerin hummalı savaşının galibi kimdi bilemiyordu. Bildiği tek şey ise şu anda zihninin çatısından sarkan sarkıtların kalbine battığı idi. Her biri sivri uçlu ve can acıtıcıydı...

Kulakları ise duyum eşiğinin daha da üstünde algılıyordu etrafında konuşulup duranları. Aletlerin sesine ise tamamen kapatmıştı zihnini. Bir an gördüğü kabus aklına geldi. Nasıl da kıymaya cüret etmişlerdi minik bebeğine. Bir yanda operasyon diğer yanda ise jinekoloğun bebeğin herhangi bir tepkimeye karşı kontrolü eş zamanlı bir şekilde sürüp gidiyordu. Bebeğinin yüksek perdeden kalp atışlarının sesi ise içine su serpen yegane sebeplerden biriydi. Şimdiye kadar olumsuz herhangi bir cümle algı alanına yakalanmamıştı. Bu durumun vücudunda saldığı rahatlık ise her şeye bedeldi.

Ne kadar süredir bu soğuk odadaydı bir haberdi. Ameliyathane de sanki tüm saatler durdurulmuş ya da henüz zaman diye bir kavram icat edilmemişti. Tüm hayatı gözlerinin önüne geldi bir anlığına. Yüreği yıllardır dalgalı bir deniz misali çalkalanıp durmuştu. Umut'un varlığına kavuşmak deli dalgalarını susturmuştu ancak. Şimdi ise denize atılan bir taş misali ufak ufak tekrar dalgalanmaya başlamıştı durgun yüreği.
Bir taş...
İki taş...
Derken çoğalmasını istemediği taşların varlığından korktu.

Duyduklarından anladığı kadarıyla işlem tamamlanmıştı artık. Çıkış hazırlıkları yapılırken herhangi bir olumsuz durumla karşılaşmadığı için haline bir kez daha şükretti.

Umut ise önceki bekleyişlere nazaran bu kez daha bir tedirgindi. Zihnini harabeye çeviren her bir düşünce hücrelerini istila etmişti sanki. Zihnindeki hangi odaya girse olumsuz bir düşünce pankartıyla karşılaşıyor; diğer taraftan ise olumlu düşüncelerin yarenliğine sığınmak için büyük bir çaba harcıyordu. Bir türlü susmayan telefonu ise hep aynı yanıtı duymaktan sıkılmamıştı. Hala operasyon devam ediyor...
Her saate bakışında henüz birkaç dakikanın geçtiğine hayret ediyordu. Einstein'in izafiyet teorisi burada da devreye girmişti işte. Onca mutlu zamanlar su gibi akıp geçerken bu sıkıntılı bekleyişin zamanı bir barajın setinin açılması gibi neden bir anda akıp geçmezdi ki sanki?...

Zamana isyan ederken ameliyathanenin kapısında bir kıpırdanma olduğunu anlama da gecikmedi. Asırlar boyu sürmüş gibi gelen bekleyişin sonu gelmişti sonunda. Hazan; sevdiği kadın... Yüzünde buruk bir gülümsemeyle de olsa çıkmıştı o soğuk mekandan. Bu kırık gülümseyiş bile onun psikolojisinin büyük oranda iyi olduğunu kanıtlamaya yeterdi de artardı bile. Hazan ve bebeği bu sınavı da başarıyla atlatmıştı.

"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin