İnsan ancak varlıklarıyla huzur veren, ruhunu hafifleten sevdikleriyle, hayatın ne kadar anlamlı olduğunu keşfedebiliyordu. Sırtını rahatça yaslayabileceğin, kayıp da seni düşüreceğinden korkmadığın dostlar sayesinde...
Böylelikle bu saf ve çıkarsız sevgi, birçok bilinmeyenli denklemi un ufak etmeye yetiyordu. Çünkü dostların birbirine olan safiyane sevgisi sayesinde yüreğe ve zihne batan kıymıklar tek tek ayıklanıyordu. Güven sevgiyi, sevgi ise bağlılığı getiriyordu yanı başımıza. Hayatın gayesi ve felsefesi ise hiç çaba sarf etmeden kendiliğinden doğuyordu böylelikle; gece tarafımızın karanlığına... Bazen umut, bazense nefes oluyordu, çevremizdeki güzel insanlar...Hazan, salataları masaya getirirken tam da bunları geçiriyordu aklından. Masaya dizilmiş dostları ve sevdikleri için adeta ruhu kanatlanmış gibiydi. Ayakları yere basmıyordu adeta. İnsanın sevdiklerine yaptığı hizmetin tatlı yorgunluğunun tadı ise her şeye değer diye düşündü. Onlar için ne yapsa eksik hissetmek böyle bir duygu olsa gerekti. Tüm hazırlıkların bittiğine kanaat getirince, soluklanmak için kamelyadaki yerini aldı. Doğanın duru güzelliğine güzellik katan şen seslere ve gözlere takıldı ruhu. Ne kadar zengin bir insanım diye kendisiyle gurur duymaktan geri kalmadı. Uzun yıllarını almış olsa da etrafında biriktirdiği güzel dostlarına hayranlıkla baktı. Gözlerinin kadrajında gezinen, bu sessiz mutluluk tablosunun keyfinden uyandıran ise Nergis oldu.
"Efendim Nergiscim?"
"Ooo sen baya baya dalmışsın."
"Ah kusura bakma Nergis, böyle güzel bir tabloya dalmamak ne mümkün."
"Doğru söylüyorsun. Ben de tam bundan bahsediyordum. Tekrar bir arada olmaktan o kadar mutluyum ki. Özellikle de her yaşa hitap eden evinize ve bahçenize hayran kaldım. Ne güzel, şehirden uzak, doğanın saklı koynunda, oksijenin muhteşem sunumunda bir ev almışsınız. Üç gündür misafiriniziz ama aylarca kalacak kadar bayıldım desem yeridir buraya. İnsana tarifi imkansız bir huzur veriyor burası. Böyle bir ortamda, kalemin ucunda kim bilir ne hikayeler hayat bulur. Hatta kafamda deli kurgular dolaştı durdu birkaç gün içinde. Ben de çocuğumu böyle bahçeli bir evde yetiştirmek isterdim. Sen ne diyorsun bu fikre hayatım?"
Nergis bir yandan hamakta mısıl mışıl uyuyan kızına diğer yandan ise üç yıldır, hayatına sihirli dokunuşlarıyla sadece mutluluk katan eşine aşkla bakıyordu. Öğretmen olduktan birkaç yıl sonra hayatına giren Ali ise bahsettiğinden daha efendi, celtinmen ve mütavizi bir gençti. Kırılacak bir bibloymuş gibi, karısına baktıkça gözlerinin içinin güldüğünü görmemek için kör olmak gerekirdi. İnsan mutluluğu doğru zamanda ve doğru kişiyle buluyor olmalı diye düşündü Hazan. Onun adına ne kadar mutlu olsa azdı. Hayatın hoyratça savurduğu noktada yollarının birleştiği ve hastalıklarını el ele vererek yendikleri ikinci dostu Nergis, bu mutluluğu sonuna kadar hak ediyordu. Mesleğinde idealist olduğu kadar yazarlık hayatında da çok iyi yerlere gelen dostuyla ne kadar iftihar etse azdı. Dostluk da bu demek değil miydi; birbirinin hayatına güzellikler katmak ve de birbirlerinin başarılarıyla iftihar edip, kıskançlığa mahel vermeden birbirlerinin mutluluklarından beslenmekti. Ali ise aşkını tazeledikten birkaç saniye sonra cevabını sevgi dolu bakışlarıyla verdi Nergis'e.
"Kalbimi okudun sanki Leyla'm. Ben de bu ortamı gördükten sonra şehrin keşmekeşinden kaçmanın ne kadar doğru bir karar olduğuna karar verdim. Kızımız büyümeden önce en iyisi ben de araştırmaya başlayayım."
Nergis'de aynı sevgi dolu bakışlarla Ali'nin ellerini sımsıkı kavramıştı bile. Biz Nergis isminden vazgeçmezken eşi ona Leyla demeyi tercih ediyordu. Leyla'm dedikçe bir Leyla'm daha çıkıyordu sanki ağzından. Bu kez de Esmira sohbete dahil oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )
RomanceHazan ve Umut'un hikayesi "mektubat-ı aşk" kaldığı yerden devam ediyor... Nice imtihanlara esir düşen yürekleri bu kez kavuşmanın sarhoşluğuyla hayat yolunda akıp gidecekler... Zaman... Üzerine binlerce sözcük adanan, kimi zaman günah keçisi ilan ed...