Hazan ve Umut kliniğin bahçesinde ağır ağır yürürken tatlı sert tartışmaları ise hala sürüyordu. Doktor her ne kadar Umut'un bu özverili davranışını takdir etmiş olsa da bir hekim olarak sağlıklı bir bireyin radyasyon ortamında gereksiz yere bulunmasını onaylamamıştı. Ancak Umut, inatçı yapısıyla doktoru ikna etmeyi başarmıştı. Gel gör ki en az kendisi kadar inatçı olan sevgili eşini ikna etmesi ise kolay görünmüyordu.
"Umut bu tartışmayı eve kadar taşımayı düşünmüyoruz değil mi?"
"Gerekirse günlerce devam ettirebiliriz benim için hiç fark etmez sevgilim. Ne kadar inatçı olduğu mu biliyorsun. Bu süreçte seni yalnız bırakmak istemiyorum bunun neresi kötü olabilir ki?"
"Kötü demiyorum zaten canım, beni anlamak istemiyorsun sanırım. Benim için onca şey yaptın ve katlanılması zor bir çok şeye de katlandın. Sana ne kadar minnettar olduğumu anlatmam sanırım günlerimi alır. Biliyorum ki bana destek olmak istiyorsun. Ancak senin yok yere radyasyon alman akılcıl gelmiyor bana. Senin varlığını hissetmek bile en mucizevi ilaçlardan daha etkili geliyor bana."
"Eşler birbiri için gerekirse daha fazlasını yapar. Benim hayat felsefemin satırlarında tam da bunu yapmam gerektiğim yazıyor. Ne dersen de beni yıldıramayacağını bilmen gerek ahu gözlüm."
Umut, Hazan'ın boynuna sıcacık bir buse kondurup onun ağzında gevelediği sözlerin hayat bulmasına izin vermedi. Hazan ise el mahkum aklından geçenleri bir bir yutmak zorunda kaldı böylelikle. Sevgi dolu bakışlarıyla yaralı bir kuş misali başını sevdiği adamın omzuna yaslayıp yol boyu manzaralarını seyredaldılar. Annesine iyi haberleri vermek için ise can atıyordu. Aylardır acısını içinde yaşayan annesini bir nebze olsun rahatlamış görmek onu da rahatlatacaktı...
Her yeni gün, umut tohumlarının filizlenip yüreği okşadığı bir süratle geçerken radyoterapi günceleri de geçip gitmişti artık. Her bir seansta Hazan'ın ellerini sıkı sıkı tutup onun bu süreci de kolaylıkla atlatmasını sağlamıştı Umut. Hazan ise yaşayacağı her bir stresi böylelikle öteleyivermişti. Umut'un sevgiyle bakan bakışları, ellerinden akan enerji ise Hazan'a hep güç vermişti...
Hazan güne neşeyle gözlerini açarken Umut ise geç yatmanın verdiği uyuşukla birlikte hala mışıl mışıl uyuyordu. Normalde hiç adeti değildi Hazan'dan sonra kalkmak. Hazan ise çocukluğundan beri miskinliğe boyun eğmeyi severdi. Ama o sabah içindeki enerjiyi ailesine harcamak geldi içinden. Bir ara gece kalktığında Umut'u çalışma odasındaki masasında bir şeyler yazarken görmüştü. İlham perilerini ürkütmemek adına orada olduğunu belli etmeden tekrar yatağına dönmüştü. Tahminlerine göre sevgilisi gecelerini yeni kitabını yazmaya ayırıyordu. Hazan bir an düşündü; gündüz iş, akşam aile ile ilgilenmek, gece ise yazmak...
Sevdiği adam ne kadar da yoruluyordu ancak idrak edebildi. İçinden bu günlerde geçecek, eski gücümü topladığımda elimden gelen her türlü desteği sana vereceğim sevgilim diye geçirdi. Umut'u uyandırmamak için adeta bir kuş tüyü hafifliğinde yataktan sıyrıldı. Aynaya baktığında yüzünün ışıldadığını fark etti. Güne güzel uyanmak insanı da güzelleştiriyor olmalı diye iç geçirdi. Bir santimi bulan saçlarına, yeni yeni çıkan kaş ve kirpiklerine ise hayretle baktı. Aynadaki aksından memnun bir şekilde banyoya geçip elini yüzünü yıkadı.Hayret, bu saatte annesi bile uyanmamıştı. Kolunun ağrısına aldırmadan ve sonrasında oluşacak ödemi düşünmeden ailedeki herkesin kahvaltıda sevdiği tüm detayları bir bir yapmaya koyuldu. Tam patatesleri yağdan çıkarıp kuymağın peynirini ilave ediyordu ki annesi sesleri duyup mutfak kapısında görünmüştü bile.
"Ooo sultanım günaydın."
"Günaydın canım yavrum. Aaa sen neler yaptın böyle a kızım. Niye kendini yordun. Beni neden uyandırmadın ki güzel kızım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )
RomanceHazan ve Umut'un hikayesi "mektubat-ı aşk" kaldığı yerden devam ediyor... Nice imtihanlara esir düşen yürekleri bu kez kavuşmanın sarhoşluğuyla hayat yolunda akıp gidecekler... Zaman... Üzerine binlerce sözcük adanan, kimi zaman günah keçisi ilan ed...