34.Bölüm: İÇ DÜNYAYA YOLCULUK

250 16 6
                                    

Nergis'in taburcu olmasının üzerinden birkaç gün geçti. Derneğe yeniden dönüş, daha doğrusu tek başına dönüş, içten içe onu zorlamıştı. Yalnız kalıp kendi kendini dinlemeye ihtiyacı vardı. Odasına kapandı günlerce. Bu süre zarfında iç dünyasına bir yolculuk yaptı. Doğru düzgün ne kimseyi gördü ne de kimseyle konuştu. Bir nevi ruhunun küflü odalarıyla halvete girmiş gibiydi.

Birkaç yıl içinde yaşadıklarını bir bir dizdi önüne. Puzzle parçalarını ayırır gibi ayırdı tüm yaşanmışlıklarını. Ruhunda açılan yaralar birer birer kanadı sonra. Evliliği, maruz kaldığı işkenceler, yaşadığı travmalar ve de bebeğini uğurlayışı...
Tüm gücünü toplayıp bir bir dağlamaya çalıştı acılarını. Sonra sil baştan yaşamaya karar verdi kalan ömrünü. Hiç yaşanmamış farz edecekti geçmişini. Bir an durdu düşündü; peki kolay mıydı bunu yapabilmek?
Bir kiprit tanesi yeterdi koca bir ormanı yakmaya. Ya hüzün dolu bir geçmişi yakıp yok etmeye yeter miydi bir düşün tanesi?

İçinden çıkamadığı bu soruyu bir köşeye fırlatıp en iyi yapabildiği şeyi yapmaya karar verdi: Yazmak...
Saatler yazdı... Beğenmedi tekrar yazdı. Geçmişini ve tüm kadınların geçmişini yatırdı kaleminin ucuna. Her bir hasta yüreği neşterledi. Sonra onların sökük ruhlarını bir doktor edasıyla bir bir dikti.

Ağzının kuruduğunu hissetti bir an. Yanı başındaki sürahiden bardağına lıkır lıkır akan suyun sesine kulak kesildi. Ömür denilen kavramda bu sürahideki su gibi değil midir diye iç geçirdi. Hangi dudakların içtiği önemli değildi. Önemli olan o sürahideki suyun eninde sonunda bitecek olmasıydı. O an içine bir rahatlama geldi. Sanki içtiği bir bardak su ağzından çok yüreğini ferahlatmıştı. Yazmaktan çatallaşan gözlerini dinlendirmek üzere yatağına doğru salındı. Sırt üstü uzanıp gözlerini sımsıkı yumdu. O an hiç görmediği bebeği aklına geldi. Onu görmek isteyip istemediğini sormuşlardı. Ancak hayır cevabını vermişti görevlilere. Onu görürse zihnindeki resim hep aynı kalırdı. Ama şimdi onu yüzlerce surete sokabiliyordu hayallerinde. O an zihninde canlanan sureti düşündü. Onu neden bırakıp gittiğini nedense bu kez sorgulamadı. İçindeki sese kulak verdi bu kez. Belki de ona iyi bir anne olamayacaktı ya da onu her gördüğünde ona bunca acıyı yaşatan ve bu zor hastalığı armağan eden kişi aklına gelecekti. Ya da acımasızlıklarla dolu bu dünyada o da nice acılara gebe kalacaktı istemsizce. Bununda yanıtını bulamadı bir türlü. Ama şundan az çok emindi: Bebeği güvenli limanında daha mutlu ve huzurlu olacaktı...

Bu arada kanser olduğunu bir süredir unutmuştu bile. Sahi ne zaman bunca yol katetmişti iyileşme sürecinde bu soruda yanıtsız kaldı. Saatlerce sürdü sorgulamaları hatta günlerce. Sonunda sabah olduğunda ruhunu hapsettiği ve arındırdığı odadan çıkmasının gerektiğine karar kıldı. Her bir hücresini kelepçelerinden nihayet kurtardı. Kader her ne kadar bizi şekilden şekile sokuyor olsa da tercihlerimizi de yapmamız gerekiyor diye düşündü...

Nedensizce kocaman bir gülümsemeyle karşılaştığı kadınlara selam verdi. Sonra gözleri Nazan Hanımı aradı. Günlerdir onu rahatsız etmeyecek şekilde ruh dağınıklığını toparlamaya çalışmıştı iyilik meleği. Ve her defasında ihtiyaç duyduğu yalnızlığı ona bağışlamıştı.

Nazan Hanımı gördüğünde yüzü güldü. Her şeyin yolunda olduğunu anlayan Nazan Hanım ise içine su serpilmişcesine neşeyle Nergis'e doğru yaklaştı. Burada onlarca kadının sıkıntı dolu yüklerini bir bir omuzlarından indirmenin yollarını çoktan çözmüştü. Nergis'e gerekli olan ise yalnız kalmak ve ruhunu dinlemekti. Doğru karar verdiğine bir kez daha memnun oldu böylelikle. Hal hatır faslından sonra herhangi bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordu Nergis'e.

"Kendimi dinginleşmiş hissediyorum ama yine de terapiye ihtiyacım olduğunu düşünüyorum Nazan Hanım."

"Bunu duyduğuma sevindim Nergis. Gün geçtikçe daha da dinginleşeceksin bundan eminim."

"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin