"Udumbara çiçeği... ilk kez gördüm ve duydum canım."
"Evet nadide ve özel bir çiçek türüdür çünkü."
"Peki özelliği nereden geliyor?"
"Udumbara hakkında birçok efsane var ama en bilindik olanına göre en büyük özelliği Budizm inancına göre 3 bin yılda bir açıyor olması. Bu açıdan bir doğa harikası olarak nitelendiriliyor. Umutlu ve mutlu insanların üzerine yağdığı söylenir ve efsaneye göre o yetiştiğinde dünyaya iyiliği hakim kılacak bir kral geleceğine inanılır.
Hatta en eski Hint bölgesinin en eski dili Sanskritçe'deki anlamı "cennetten gelen hayır çiçeği" olarak biliniyor birtanem. Ve bulunması çok zor olan bir çiçek türü."Hazan'ın kafası böylelikle tamamen dağılmıştı. Umut onu herzamanki gibi şaşırtmayı başarmıştı ve onun dikkatini yoğunlaştıracağı bir alan bulmuştu. Hazan yaprağı eline alıp üzerindeki birkaç milimetrelik çiçeklere hayretle bakarken asıl merak ettiği soruyu yöneltti Umut'a.
"Peki bu kadar nadir bulunan bu tür bir çiçeği sen nereden buldun canım?"
"Hımmm işte orası biraz karışık canım benim. Doğa fotoğrafçılığına merak sarmış bir arkadaşım var. O keşfetmiş ve telefonla bu bilgiyi tesadüfen benimle paylaştı. Bende ricada bulundum bana ulaştırması için. O da sağolsun beni kırmadı. Buralara kadar elimize ulaştığına göre bir nedeni olmalı değil mi sevgilim?"
"Umut ne diyeceğimi bilemiyorum. Herzaman beni şaşırtmayı nasıl beceriyorsun bir türlü aklım almıyor. O kadar farklısın ki... Bazen bu dünyaya ait olmadığını bile düşünüyorum."
"Yoksa beni uzaylı felan mı zannediyorsun bahar gözlüm."
"Yaa Umut ne demek istediğimi biliyorsun. Sanki cennetten alınıp benim için bu dünyaya görevlendirilmişsin. Seni tanıdığımı zannederken her gün farklı yönlerini görüp tekrar tekrar tanıyormuşum gibi bir his uyanıyor ruhumda. Her bir seni tanıdıkça da onlara tekrar tekrar aşık oluyorum."
"Bak işte şimdi kıskandım bu cümleni. Her bir ben ha... Her bir beni kabullenmem mümkün değil. Sadece burayı sev yeter..."
Umut Hazan'ın elini kendi kalbinin olduğu göğsüne doğru götürürken Hazan ise şımarık bir kız çocuğu gibi gülümsüyordu. Elindeki yaprağı komodinin üzerine koyduktan sonra kollarını Umut'un boynuna doladı. Birkaç dakika ruhuna dolan akımın seline bıraktı kendini. Umut'un ise içi neşeyle dolup taşmıştı. Henüz yarım saat öncesinde karşılaştığı yüreğini lime lime eden o tabloyu düşündükçe ruhu titriyordu. Ama şimdi sevdiği kadını tekrar normal haline döndürmüş olabilmenin huzurunu yaşıyordu. Biliyordu yaşadığı bu kriz ilkti ama son olacağı konusunda hüküm vermek ise çok zordu. Hazan henüz yaşamadığı evreleri kestirmekte güçlük çekiyordu. Yüzleşmekten korktuğu durumları yaşadıkça onların kendisinde bıraktığı tahribatlardan haberdar oluyordu.
Ancak Umut ise ilerleyen evrelerde yaşanabilecekleri tahmin ettiği gibi bu tür durumlarda ne tür önlemler alınmalı, kişiye nasıl yaklaşılmalı bunları bile tek tek hesaplıyordu. Her bir araştırma sonucunda karşılaştıkları canını acıtsa da başka bir yol ise göremiyordu. Her ne olursa olsun sevdiği kadını hayata bağlayacaktı. Kendi kendine verdiği bu sözü tutmaya çalışırken yorulsa da, düşse de kalkmasını bilecekti...
Kendilerini bıraktıkları keşfedilmemiş ülkeler diyarındaki ruhsal yolculuklarını sonlandırdılar. Hazan'ın biraz da olsa uyuyup kendisine gelmesini istiyordu. Çünkü damarlarına enjekte edilen ilaçların etkisini bir nebze de olsa dinlenerek güçlü bir şekilde karşılaması gerekiyordu Hazan'ın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )
RomanceHazan ve Umut'un hikayesi "mektubat-ı aşk" kaldığı yerden devam ediyor... Nice imtihanlara esir düşen yürekleri bu kez kavuşmanın sarhoşluğuyla hayat yolunda akıp gidecekler... Zaman... Üzerine binlerce sözcük adanan, kimi zaman günah keçisi ilan ed...