29.Bölüm: KABUK BAĞLAMAYAN YARA 2

151 15 57
                                    

O anları tekrar tekrar yaşıyormuş gibi bedeni bir yaprak titredi Nergis'in. Hazan ise bir korku filminin en ürkütücü sahnesinde güven veren tutunacak bir el arar gibi gerildiğini hissetti. Her gün yüzlerce kadının, aynı kaderin pençesinde kıvrandığını düşündükçe tüyleri ürperdi. Daha acısını duymaya tahammülü var mıydı bilemiyordu. Ancak içindeki merak ise olup bitenleri duymanın tezatlığıyla savaşıyordu. Tereddütlü bakışlarla Nergis'i süzdü. Kızcağazın yüzü kireç gibi olmuştu. Ancak diğer taraftan ise anlattıkça kuruyan yapraklarını döken bir ağaç misali bedenine yapışan kederini de bir bir döküyordu sanki. Genç kız, birkaç saniyelik sessizlik sonrası bir şey hatırlamış gibi sözlerine devam etmeyi yeğledi.

"Korku dolu gözlerle ne yapacağını kestirmeye çalışıyordum. Daha kötüsü ne olabilir ki diye düşünüyordum. En fazla döverdi ya da öldürürdü...
Ruhum zaten yarı ölüydü, bir külfet gibi sürüklediğim bedenimden geriye kalanı da alsa ne çıkar ki diye düşündüm o an. Ama bu düşüncemden nedense hemen vazgeçtim. Bu derece güçsüz bir duruş sergilemek ağırıma gidiyordu artık. İçimdeki güçlü kadın henüz ölmüş olamazdı. Neredeydi kendimin bir türlü beceremediği ancak o kağıtlara döktüğüm güçlü kadınlar? Gururum her ne kadar ayaklar altında ezilmiş olsa da daha fazla ileriye gitmesine izin vermeyecektim. Beni nikahına almış olması onun istediği zaman oynadığı, hırpaladığı bir oyuncak olmama sebep değildi. Hayata tutunduğum tek dalım olan yazma eğilimimi de benden almasına izin vermemeliydim.

Kafamda yanan ampül tüm bu yaşadıklarımın birer sınav olduğunu hatırlattı o an bana. O güne kadar kapısını çalmaktan ar ettiğim güvenli liman aklıma geldi. Dualarımın göğe yükseldiğini hissediyordum.

Ben tüm bunları düşünürken boşluğumu yakalayıp saçımdan tuttuğu gibi yerde sürüklemeye başladı beni. 'Hanfendi yazarlık oyununa soyunmuş ha. Sen önce karılık yapmasını bil...' Sözleri duvarlarda yankılanırken bir yandan ağıza alınmayacak küfürler savuruyor diğer yandan ise kadın olduğumu umursamayıp olanca gücüyle tekmeler atıyordu bedenime. Ne kadar da garipti. Okumuş ancak adam olamamış cahil bir insandı bana tüm bunları yapan.

O an o gücü ve eşyayı nereden aldım bilemiyordum ama elime geçen ağır bir nesneyle kafasına tüm gücümü toplayıp bir darbe indirdim. Bir müddet sendelemesini sağlamıştım böylelikle. O eliyle kafasını tutarken ben ise irileşmiş gözlerimle ateş püskürüyordum. Zihnimi yoran ne varsa dilime dökülmüştü sanki. Birkaç dakikalık acısından faydalanıp her şeyi sayıp döktüm. Bana bu şekilde hükmedemeyeceğini, ondan korkmadığımı, ne kadar sefil olduğunu haykırdım yüzüne. Söylediklerimin ne kadarını duydu bilemiyordum ama umursamaz bir halde acısını unutup üzerime doğru gelmeye başladı. Çıkardığı hırıltılar ise vahşi bir hayvanın avını yakalayamadığı andaki halinden farksızdı. Ben ise aramızdaki mesafeden faydalanarak balkona doğru koşmaya başladım. Balkon kapısını açıp kendimi aşağıya atmakla tehdit ettim onu. Biliyordum ki bunu yapmayacaktım. Ama blöfüm işe yaramış gibi görünüyordu. Gözlerindeki ifade sevgi kırıntısından ziyade aşağıya atladığımda suçun ona kalması korkusundan başka bir şey değildi. O an daha çok tiksindim ondan.

Birkaç dakika boyunca beni fikrimden vazgeçirmek için dil dökmesini izledim. Sadistçe bir yaklaşım ama onun o sefil hali istemsizce hoşuma gitmişti. Yazmama karışmayacağına ve de şiddet uygulamayacağına dair verdiği sözü tutmasını umarak içeriye girdim.

Böylelikle biraz durulmuştu ortam. Bu durumuna hayret etmiştim ama ertesi gün yazmak için kalem kağıtlarımı masada bulamayınca içinin ne kadar kof, verdiği sözlerin ne kadar boş olduğunu anlamakta gecikmedim. Bu şekilde beni engellemeye çalışacağını zannediyordu ama kafama bir kez koymuştum, ne yaparsa yapsın içimi rahatça döktüğüm tek dostumu elimden alamayacaktı. Evde kağıt olarak kullanabileceğim her ne varsa toplamaya başladım. Takvim yapraklarının ve gazetelerin boş kısımları, çöpteki sigara paketleri, çay kutusu, ayakkabı kutusu yani kağıt olarak kullanabileceğim her şeyi istifledim. Çantalarımı, kabanımı, dolapları karıştırınca kalem bulmam ise zor olmamıştı. Tüm kaynaklarım tükenene kadar yazmaya devam edecektim.

"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin