Gözleri henüz uykusunun esaretinden kurtulamamışken kısık bir katrajın izin verebildiği netlikle etrafa baktı. Yatağında huzursuzca kımıldanıp bir süre tavanı izledikten sonra rüyasının gerçek olup olmadığına dair ikna olmaya çalıştı. Ah evet bir kabus görmüştü hem de hiç düşünemeyeceği derecede ürperici; iliklerine kadar titreten bir kabus...
Elleri ise gayri ihtiyari bir şekilde karnına doğru uzandı. Karın çıkıntısı yerli yerindeydi. Bebeğinin varlığı için şükürler olsun deyip huzurla ayaklarını yataktan aşağı doğru salladı. Umut'un yataktaki yokluğunun ise henüz farkına varabilmişti. Erkenden kalktığını düşünerek evin içinde dolaşmaya başladı. Ancak evde ne Umut ne de İnci vardı. İçine düştüğü korkunun pençesinden kurtulmaya çalışsa da ritmi dışarıdan dahi duyulan kalbinin sesini bir türlü susturamıyordu.
Yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu sezinleyerek kendisini bir an önce dışarıya atmak istedi.Dış kapıyı açtığında ise apartman boşluğunun karşısına çıkmasını beklerken bir anda bir bahçede buldu kendini. Evin değişen imarına dair şaşkınlığı henüz geçmeden bir ormanın içinde olduğunu anlaması uzun sürmedi. Ormanın ortasında ahşap bir ev... Hayallerinde var olan bu isteğin vücut bulmuş halinden bir an ürperdi. Bir yandan etrafı keşfetmeye çalışırken diğer yandan ise aklı Umut ve İnci'deydi.
Gümüşi tonlarda bir doğa ve atmosferin içinde etrafına bakındı. Önünde uzanıp giden patika yolu takip etmeye başladı. Sağlı sollu bir şekilde yolu çevreleyen bir insan boyundaki sazlıklardan çıkabilecek herhangi bir tehlikeden çekinerek onlara dair bir iz aramaya başladı. Bir süre yürüdükten sonra yolun sonu nihayet göründü. Yol onu bir köprüyle buluşturmuştu. Karşısına çıkan ahşap köprünün eskiliği onu korkutsa da başka bir seçeneğin olmaması onu köprüden geçmeye zorlayacak gibiydi.
Sakin adımlarla mı geçmeliydi yoksa koşarak mı geçmeliydi bu iki soru ikileminin ortasında birkaç saniye düşündü. Temkinli bir şekilde geçmeliyim diyen iç sesini dinleyerek ve de korkuluklardan tutunarak güvercin adımlarla her bir ahşap basamağa özenle basmaya başladı. Ancak o her bastığı basamağı geride bıraktığını düşünürken önüne sanki bir yenisi daha ekleniyordu. Bir türlü bitmek bilmeyen köprüyü artık koşarak geçmeye karar verdi. Herhangi birinin duymasından korkar gibi içinden üçe kadar sayıp tüm gücünü toplayıp koşmaya başladı. Köprünün sonunu görmeye başladığında ise sevinç çığlığı atmamak için kendini zor tuttu. Ancak istemsizce arkaya baktığında ise korkudan küçük dilini yutacak gibi oldu. O koştukça arkasında bıraktığı her bir basamak koparak boşluğa doğru yuvarlanıyordu. Son bir hamleyle gücünü son sınırına kadar kullanmayı denedi. Ayağının altındaki ahşap parçası koptuğunda ise boşluğa doğru düşeceğini düşündüğü anda ise yeşilliklerin ortasına savrulmuş olarak buldu kendini. Soluk soluğa arkasına baktığında ise köprüden herhangi bir eser kalmadığını fark etti. İçinden demek ki son anda toprak zemine ulaşmış olmalıyım diye düşündü.
Soluğunu toplayıp yoluna devam etmeden önce elleri tekrar karnına doğru gitti. Anormal bir durumun olmadığına sevinerek ve de yerden destek alarak ayağa kalktı. Henüz birkaç adım atmıştı ki bacaklarından yere doğru salınan ılık sıvıyı hissetti. Korkuyla eğilip bacaklarına baktığında ise gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. Evet yanılmıyordu bu kan'dı...
Sükûnetini ise daha fazla koruyamadı. Yardım etmesi için birilerini arar gibi etrafa bakındı. Umut nerdesin? diye son bir gayretle bağırdı. Sesi boşlukta yankılanıyormuş gibi tekrar kendisine döndü. Birkaç adım atmaya çalışsa da bunu başaramayacağını anladı. Çaresizliğine boyun eğip bir anda yere yığılırken bir insanın ona doğru koşarak geldiğini fark etti.Ne kadar süredir bilinçsizce öylece yatıyordu farkında bile değildi. Bilincinin yerine geldiğini hissettiğinde ise kımıldamaya çalıştı fakat yattığı soğuk yere çivilenmiş gibi hissetti kendisini. Bunu yapamayacağını anlayınca etrafında olup bitenleri görebilmek için göz kapaklarının uyguladığı büyük baskıdan kurtulmaya çalıştı. Etrafındaki uğultular ise git gide yükseliyordu. O an gördükleri karşısında neye uğradığını şaşırdı. Çevresinde dönüp duran beyaz önlüklüler hummalı bir çalışma sürdürüyordu. İçinden bunlar doktor olabilir mi diye geçirdi. Metanetini korumaya çalışarak gayri ihtiyari bir şekilde sorusunu yöneltti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"mektubat-ı aşk" 2 KANSER (TAMAMLANDI )
RomanceHazan ve Umut'un hikayesi "mektubat-ı aşk" kaldığı yerden devam ediyor... Nice imtihanlara esir düşen yürekleri bu kez kavuşmanın sarhoşluğuyla hayat yolunda akıp gidecekler... Zaman... Üzerine binlerce sözcük adanan, kimi zaman günah keçisi ilan ed...