Yine gördüğüm kabuslar yüzünden nefes nefese uyanmıştım. Terden sırılsıklam olan kıyafetlerimi çıkartıp sonunda kendime geldiğimde yanımın boş olduğunu fark etmiştim. Yoongi'nin beni yalnız bırakmasından nefret ediyordum. Hele de rüyamda geçmişte yaşadığımız kötü anları gördükten sonra.Perdeyi sıyırıp camı açtım. Kışın yaklaştığını haber veren soğuk rüzgar yüzüme ve çıplak vücuduma çarptığında titremiştim. Ama buna aldırış etmedim. Soğuk hava kendime gelmemi sağlardı. Yoongi'siz ve korku dolu gecelerde öğrenmiştim bunu. Çok sık kabus görür olmuştum Yoongi'yle evlendiğimden beri. Jiwon'u, babamı, Kihyun ve Sowon'u görüyordum. Yoongi'nin böyle zamanlarda yanımda olup beni sakinleştirmesini dilerdim ama ne yazık ki ne yanımda oluyordu ne de beni sakinleştiriyordu. Eğer hekim söylememiş olsaydı kabus gördüğümden haberi bile olmayacaktı. Gece geç saatlere kadar çalışır ve sabah da gün doğmadan giderdi çünkü. Yatakta sıcaklığını belli belirsiz hissederdim.
Büyük bir kargaşadan kurtulduğumuzu, artık rahat bir nefes alacağımızı düşünürken Jungkook'un başımıza açtığı belayla uğraşmak zorunda kalmıştık. Ona kızıyor değildim elbette. O doğru olanı yapmıştı. Ama yine de Yoongi'yle uyandığım, endişesiz sabahların hayalini kurmuyor değildim.
''Günaydın, efendim.''
''Günaydın.'' diye cevap verdim içeri giren hizmetçi kadına.
Her zamanki günlük rutinleri uyguladım ardından da. Duş almış, tek başıma kahvaltı yapmış ve talim için avluya inmiştim. Günün en sevdiğim kısmı burada geçirdiğim zamanlardı. Çünkü uzaktan da olsa eşimi görebilme fırsatına sahiptim.
''Günaydın!''
Taehyung omzuna atmış olduğu örtüyü yere serip üzerine oturdu.
''Bugün de mi yalnızdın?''
''Evet. Ya sen?''
Başını salladı yavaşça.
Düğünden sonra Jungkook ani bir kararla Minler'e bağlı olan bir klana gönderilmişti. Her ne kadar Taehyung onunla gitmekte ısrarcı olmuş olsa da Yoongi onu dinlememişti bile. İkisinin bir arada olması tehlikeli olabilirdi.
''Onu özledim.''
Göğsüne çektiği dizlerine kollarını sardı.
''Biliyorum.''
Jungkook'u ben de özlemiştim.
Taehyung'un yanına oturup olun kolundaki sıyrıklarla merhem sürüşünü izlemeye başladım. Diğer savaşçıların aksine daha çok ve daha sıkı çalışıyordu. Jungkook'u tüm dünyaya karşı tek başına korumak istermiş gibiydi.
''Bay Min!''
Çaylak olduğu bariz bir şekilde belli olan genç bir asker koşarak yanıma gelip selam vermişti
''Efendimiz kendisine eşlik etmek isteyip istemediğinizi sormamı istedi.''
Taehyung cümlenin tuhaflıkla yüzünü büzüştürüp gülmüştü.
''Ona eşlik etmemi istiyor ve bunu kibar bir şekilde sormanı istedi sanırım.''
''E-Evet.''
Karşımdaki çocuğun şaşkınlığı bana eski halimi hatırlamıyordu. Aptal, başı beladan kurtulmayan bir çocuktum. Bazen hiç değişmemiş olmayı diliyordum.
''Gidelim öyleyse.''
Yoongi'yle en son ne zaman birlikte çalışmıştım, hatırlamıyordum bile. Ve bu yüzden şimdi neden beni çağırdığını merak etmiştim.
''Efendim.''
Yoongi ismimin Jinhwan olduğunu anımsadığım savaşçıyla bir şeyler konuşuyordu. Ona seslendiğimde konuşması yarıda kesilmiş ve bana dönmüştü. Bunu yapan başka biri olsaydı eminim cezalandırılırdı.
''Gelmene sevindim.'' diye mırıldandı.
''Herkes bir eş seçsin!''
Savaşçılar ikişerli gruplara ayrılıp birbirleriyle kılıç sallamaya başladığında önce Yoongi'ye ardında da kılıcını kavrayan eline bakmıştım.
''Sizinle dövüşmemi mi istiyorsunuz?''
''Sen istemiyor musun?''
Jinhwan'ın uzattığı kılıcı aldım. Talimlerde kullanılan hafif bir kılıçtı.
''Yenileceksin.''
Hafifçe kıkırdadı.
''Göreceğiz bunu, Jimin-ah.''