[19]

3.7K 292 109
                                    


''Şamanların burada olmasından memnun değilim.''

Namjoon zümrüt yeşili, kadife pelerini ve yüzündeki babamı anımsatan ifadeyle bir şifacıdan çok hiçbir şeyden memnun olmayan yaşlı bir adam gibi görünüyordu.

Hoseok ufak bir kahkaha attıktan sonra onun olduğu tarafa bakma gereği bile duymadan ''Çünkü seni sevmiyorlar.'' demişti.

Namjoon şamanlar konusunda saatlerce yalvarmıştı Yoongi'ye. Nedenini öğrenemesem de şamanlarla ilgilenmek, hatta onlarla ilgili hiçbir şeyle uğraşmak istemiyordu. Ama elbette ki herkes gibi Namjoon da biliyordu yalvarmalar ve ricaların bir işe yaramayacağını. Yoongi 'nin başta ikna olacağını sanmış olsam da Namjoon'un yalvarmasıyla verdiği görevden vazgeçmesi imkansız olmuştu.

İşte bu yüzden, şimdi yanımda resmi kıyafetlerini -ona göre- giymiş bir şekilde şamanları karşılanmak için klan sınırında bekliyordu. Yoongi birkaç işini bahane ederek onlarla uğraşmak istememişti ve artık bir eşi olduğu için de şamanları karşılama görevi Taehyung'a değil de bana kalmıştı. Bundan şikayetçi değildim. Şamanların nasıl göründüklerini merak ediyordum. Eğer Namjoon gibiyseler başta ürkütücü olsa da sonradan huysuz ve iyi biri oldukları anlaşılabilir insanlardı demek. Ama farklı da olabilirlerdi. Bekleyip görecektim.

''Benimle gelmene gerek yoktu.''

Üzerinde klanının armasının bulunduğu zırhını düzelten Hoseok'a döndüğümde söylediğim şeyle göz göze gelmişti. Bu klana aitken nasıl başka bir klanın, kendi klanı dahi olsa, armasını göğsünde taşıyabiliyordu, şaşırıyordum. Daha doğrusu kimsenin ona bir şey söylememiş olmasına şaşırıyordum.

''Birilerinin seni koruması gerekiyor.''

''Evimde bana kim zarar verebilir ki?'' dedim gülerek arkamızdaki, sınır boyunca sıralanmış savaşçıları işaret ederken.

Sanırım sorum, ''Evimde kim bana zarar verme cesaretinin gösterebilir ki?'' şeklinde olmalıydı. Etrafımızdaki savaşçıların büyük çoğunluğu beni korumak için buradaydı. Geri kalan kısmıysa uzak diyarlardan gelen şamanları gözetmek içindi.

Sıkıcı bir bekleyişin ardından gözcülerin borazan sesleri duyulduğunda içim ürpermişti. Hoseok'un üzerimde gezinen bakışları yüzünden, tedirgin olmaması için sırtımı dikleştirip sonu görünmeyen toprak yola dikmiştim gözümü. Güneye giden bu yolun iki tarafı da ormanlarla kaplıydı ve bu nedenle en sevdiğim çıkış yoluydu. Sakin, güven verici ve huzur dolu bir manzarası vardı. Eh, güven kısmından emin değildim gerçi ama. Hiçbir zaman bu yolu kullanma fırsatım olmamıştı.

''Jimin,'' dedi Hoseok fısıltıyla. ''kim olduğunu unutma, olur mu?''

Ne demek istediğini anlamasam da siyah atlar üzerindeki bulanık bedenler görüş alanımıza girdiği için başımı sallamakla yetinmiştim.

''Siyah atı sadece Min klanında görmüştüm.'' diye mırıldandım.

Klanımdaki atlar kahverengiydi ve siyah at batıda iyiye yorulmazdı. Karanlık, ürkütücü bir hava verirdi siyah atlar. Ve topraklarımıza girdiklerinde hiçbir zaman iyi bir haber getirmezlerdi.

''Güneyden siyah atlarla mı geliyorlar?'' dedi Namjoon Hoseok'a yaklaşırken.

En az o da benim gibi şaşkındı, şaşırma nedenlerimiz tamamen aynı olmasa da.

''Her sınırda at değiştiremezler ya!''

Hoseok'un umursamaz tavrına Namjoon homurdanırken ben de karşımızdaki grubu incelemeye çalışmıştım. Koyu kahve pardösülerinden yüzleri görünmüyordu ama kamburlaşmış bedenlerinden yaşlı olduklarını anlamıştım.

Revenge - YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin