-Yoongi-Her zaman olduğu gibi, güneş odayı aydınlatmadan gözlerimi açtığımda yanımda yavru bir kediyi andıran eşimi uyandırmamak için büyük bir çaba sarfetmiştim yataktan kalkarken. Eh, göstermeseydim de uyanmayacağından emindim. Ama riske giremezdim. Eğer uyanırsa nereye ve neden gittiğim hakkında birçok soru sorardı. Onu kendisinden daha iyi tanıyordum. Ve cevabını alamadığı soruları onu da beni de üzerdi.
Doğrulup baş ucumdaki kandili yaktım. Loş ışıkta çok daha güzel görünüyordu. Ve güzelliği günden güne artıyordu. Etrafta dolaşması beni deli ediyordu bu yüzden. Kıskanç biri miydim? Kesinlikle. Paylaşmayı sevmezdim. Ama bencil biri de değildim ki Jimin'le karşılaşana kadar sahiplik kurmak istediğim hiçbir şey olmamıştı. Bir yanım onu sarıp saklamak, diğer yanımsa elini sıkıca tutup tüm dünyaya göstermek istiyordu. Yeryüzündeki en eşsiz insanla birlikteydim. Ve herkesin bunu görmesini istiyordum.
Birkaç dakika içinde hazırlandığımda banyodan çıkmış, görmeyi beklemediğim yüzle adım atmak için kaldırdığım ayağım havada kalmıştı.
''Ne cüretle?'' diye fısıldadım.
Liderin değil odasına bulunduğu binaya bile giremezdi kimse belli bir saatten sonra. Ve görmeyi en beklemediğim kişi tam karşımda duruyordu. Üstelik ne zaman, neden burada olduğunu bile bilmiyordum.
''Konuşmamız gerekiyordu.'' dedi sakince.
Köşedeki tekli koltuğa doğru yöneldiğinde hızlıca kolundan tutarak onu durdurdum.
''Burada olmaz.''
Üzerindeki zümrüt yeşili pelerinin başlığını çıkartıp bakışlarını Jimin'e yöneltti. Pelerinin üzerinde klanının işaret yoktu. Kaçmış olmalıydı.
''Sevgili eşinin beni görmesini istemiyor musun yoksa?''
Elbette istemiyordum. Hele de yatak odamızda, henüz sabah olmamışken.
''Odama geçelim.''
''En son karşılaştığımızda-''
''Jimin'in uyanmasını istemiyorum.'' demiştim cümlesini tamamlamasına fırsat vermeyerek.
Jimin'in ben olmadığım zamanlarda uyumadığını biliyordum. Korkuyordu ve bazı geceler gözünü kırpmadan yastığıma sarılıp beni beklediğini bile söylemişti Taehyung. Bu yüzden şimdi güzel bir uykunun içindeyken onun uyanmasına müsaade edemezdim.
''Ama-''
Hiç değişmemişti. Bunu bakışlarından bile anlayabiliyordum. Hala şımarık, bencil ve düşüncesizdi.
''Dışarı çık, Hana.'' dedim son kez sesimin olabildiğince sert çıkmasına özen göstererek.
Bir şey söylemeden kapıya yöneldiğinde rahatlamıştım. Askıdaki pelerinimi alıp peşinden odadan çıktım. Bir gün ancak bu kadar rahatsız edici başlayabilirdi sanırım.
...
''Jimin-ah! Güzel bir gece geçirmiş gibisin.''
Ağır adımlarla peşimden yürüyen Minho'yu görmezden gelerek talim alına doğru yürümeye devam ediyordum. Tanrı aşkına! Hoseok olmadığı zamanlarda onun yerine insanlarla uğraşmak için mi gelmişti buraya?
''Evet.'' dedim başımı sallarken.
Güzel bir gece geçirmiştim. Çünkü yanımda Yoongi vardı. Ve berbat bir sabah geçiriyordum. Çünkü sabah uyandığımda yanım boştu. Bunun üzerine Minho'nun gürültülü uyandırma şekli yüzünden de sinirliydim. Elbette ona değildi kızgınlığım. Aslında minnettar bile sayılabilirdim. Saatlerdir ortalarda olmayan eşim ve Taehyung'u aramak yerine Hoseok'la çalışmak için talim alanına gitmemdeki en büyük unsur Mino'ydu. O olmasaydı herhalde şimdi köşe bucak Yoongi'yi arıyor olurdum.