[23]

3.5K 273 82
                                    


-Flashback | Hana-


Dışarıdan gelen gürültüyle dışarıda olanları görebilmek için tahtadam yapılmış, üzeri samanla kaplı yatağımı tekrar yatay konuma getirmiş ve eski yerine ittirmem gerekmişti. Gardiyanların bir şeylerin üzerine çıkarak dışarıya bakmaya çalıştığımı bilmelerini istemiyordum. Yeraltındaki zindanlardan birine kapatılmak istemiyordum. Burası zaten yeterince karanlık ve pisti. Klandaki diğer yerler gibi. İğrenç de kokuyordu.

Yere düşen şamanları da tahtanın üzerine koyduğumda oturmuş, soluklanmak için vakit bulmuştum sonunda. Kalın, demir parmaklıklarla çevrili küçük pencereden görebildiğim kadarıyla şamanlar buradaydı. Babam şamanlardan nefret ederdi. Her zaman kendilerini düşünen bencil ve insanlara yardım etmekten aciz bir grup olduklarını düşünürdü. Annem hastalandığında Batı'daki tüm şamanlarla yardım çağrısında bulunmuştu klanım. Hiçbiri yardım etmemişti. Kimse basit bir komutan içim kılını kıpırdatmak istememişti. Annem onlar yüzünden ölmüştü. Ve babam Park klanının lideri öldüğünde liderin eşiyle evlenerek klanın yönetimini eline aldığında ilk işi topraklarımızdaki şamanları idam etmek olmuştu. Bundan pişmanlık duymamıştı hiçbir zaman. Ben de duymamıştım. Yeni eşi bunun acımasızca olduğunu söyleyip durmuştu ama güçsüz bir kadının ne düşündüğünün ne önemi vardı ki?

''Hey, prenses!''

Duyduğum sesle düşüncelerimden sıyrılarak önüme düşen saçları elimle özensiz bir şekilde kenara itmiştim. Berbat bir haldeydim. Böyle bir yerde de iyi görünme düşüncem olamazdı. Beni gören tek kişi sabahları yemek getiren gardiyandı. Tabi arada sırada etrafta dolaşan fareler dışında.

''Prenses mi?''

Tanıdık sesle başımı kaldırmıştım hızlıca. Bu sesler gardiyanlara ait değildi.

''Prenses sayılmıyor mu?''

''Sen gerçekten ahmaksın.''

Karşımda Hoseok ve Jungkook duruyordu. Yoongi'ye yakın olan iki insan. Üvey kardeşim olmasaydı şu an bana saygılarını sunuyor oluyorlardı büyük ihtimalle, alay ediyor değil.

''Ne istiyorsunuz?''

Turuncu saçlı olan ufak bir kıkırtı bırakmıştı. Diğeri, Yoongi'nin kardeşi omuzunu duvara yaslamıştı. Yaralı olduğunu ve nasıl yaralandığını biliyordum. Bu yüzden neden sönük bir ten rengine sahip olduğunu sorgulamamıştım. Ölmek üzere olan ve ölen insanlar sönük bir renge sahip olurlardı.

''Seni buradan çıkaracağız.'' demişti Hoseok. Sesi neşeli çıkıyordu. Ondan da hoşlanmıyordum, diğer herkes gibi. Iseul'le aralarında bir şeylerin olduğunu biliyordum. Yakışıklı, eğlenceli ve çevikti. Iseul'ün seveceği, benimse nefret edeceğim bir tipti. ''Ama bizim için yapmanı istediğimiz şeyler var.''

Beni öyleyece dışarı çıkarmayacaklarını biliyordum zaten. Yoongi buraya nasıl geldiğimi söylemeden beni bahçeye bile çıkartmalarına izin vermezdi. Eski nişanlımın bu denli sert davranması beni incitse de görmezden gelme konusunda iyiydim.

''Lideriniz burada olduğunuzu biliyor mu?''

Sorularını es geçerek konuştuğumda Jungkook'un başı hızlıca bana çevrilmişti. ''Bilmiyor. Bilemeyecek de.''

Revenge - YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin