-Hoseok-Eğer iyi niyetli insanlardan oluşan dost canlısı bir klanın üyesiyken klanınız bir günde, özellikle güzel başlamış güzel bir günse bu, var olan en güçlü ve en acımasız klan tarafından işgal edilip ailenizin ölümüne tanık olmanızı sağlandıysa hayatınızın geri kalanı pek güzel geçmezdi. Özellikle Taehyung gibi naif kişilikte biri ise bu.
Adımlarımı arka bahçeye çevirirken onun orada olduğuna, buğulu gözlerini gökyüzüne diktiğine emindim. Taehyung'u tanıyordum. Taehyung benim ilk aşkımdı, ilk arkadaşımdı, ilk dostumdu.
Yoongi'nin annesine ait olan kısma geldiğimde durdum. Jimin'i burada görmeyi beklemiyordum. Ne işi vardı ki burada Çekinerek de olsa, çünkü bana kızacağını biliyordum, yanına yaklaştım ve bankın boş kısmına oturdum. Sesli bir şekilde iç çekerken bile orada olduğumun farkında değil gibiydi.
''Jimin?'' dedim sonunda.
Jimin hareketli ve konuşkan biriydi. Böyle sessiz durması insanı endişelendiriyordu. Çünkü onun öldüğünde bile mezarından bir şeyler söyleyeceğine emindim ben.
''Hm?''
Ona doğru eğildim. Gözleri doluydu. Bu kadar hassas birinin burada ne aradığını sorgulamak için çok mu geç kalmıştım? Demek istediğim, o liderimin eşiydi.
''Bir sorun mu var?''
''Beni kandırdı.''
Ah, evet kandırdı.
''Neden?''
Ne diyebilirdim ki? Yoongi çözülmesi imkansız biriydi. Olabildiğince sakin ve kararlı olmasına rağmen kapalı bir kutuydu da. Konu Jimin olmadıkça nasıl hissettiğini bile anlayamazdınız.
''Bu yüzden mi-''
''Onu tanıyorsun ve burada önemli birisin. Ne olup bittiğinden haberin olur, değil mi?''
Onu elbette tanıyordum ama bu demek değildi ki olan her şeyden haberim olurdu. Rahat ve işleri baştan savma yapan biriydim. Savaşmayı da, toplantılarda bulunmayı da sevmezdim.
''Jimin-''
''Bu sabah keyifliydi. Sevgi doluydu ama yine de bana yalan söyledi.'' diye iç çekti. Yoongi sadece Jungkook'un revirde olduğunu söylemişti. Büyük ya da abartılacak bir şey değildi bu. Ama Yoongi yalan söylemezdi. Bu yüzden Jimin endişelenmekte haklıydı.
''Jungkook'un odada-''
''En başından beri odadaymış.''
Sinirlenmeye başlamış gibiydi. Ve Jimin'in sinirli olduğu anlar çok komik oluyordu. Gülmemek için kafamı yana çevirdim. Gülersem büyük ihtimalle daha çok kızacak ve bana küsecekti.
''Yoongi ne planlıyor? En azından bunu söylemiş olmalı sana.''
Kendisine bağlı klanlara olası bir saldırı için hazır olmalarına dair mektuplar yollamış, savaşçılarını daha sıkı çalıştırmaya başlamış ve bizim şifacı diye adlandırdığımız, hiç de şifacı olmayan kişilere davet yollamıştı. Çünkü artık sadece Minhyuk değildi tehlike. Sınırların ötesindeki ilkel klanların da düşmanlığını kazanmıştık. Tüm bunlara rağmen omuz silkip ''Bilmiyorum.'' dedim. Herhangi bir insan bile tüm bunları tahmin edebilirdi, değil mi?Dudaklarını büzmüş, ayaklarını sallayan Jimin'e dikkatlice baktım.
Tamam, herkes değil.
''Sadece safını sık tutmaya çalışıyor.''
Kolumu omzuna atıp onu kendime çektim. Benimkine kıyasla küçük bir bedeni vardı ve ilk zamanlara kıyasla da daha dayanıklıydı. Savaşçılarımızla birlikte çalışıyordu. Bu onun bedenine ve kişiliğine faydalı olmuştu. En azından yabancı biri ona bağırdığında korkmak yerine yumruğu yüzünün ortasına geçirebilirdi. Ya da ben öyle umut ediyordum.