-Taehyung-''Ne demek sınırın dışından?''
Bir yandan Yoongi'ye cevapsız bırakacağı sorular sorarken bir yandan da ona yetişmeye çalışıyordum. Yataktan apar topar çıktığı dağınık saçlarından ve iliklenmemiş gömlek düğmelerinden belliydi. O her zaman gömleğinde iki düğmeyi iliklemezdi. Ama şimdi iki değil, üç düğmesi açıktı.
''Gelenin kim olduğunu biliyor musun?''
Yine cevap vermemişti.
Sonunda kolundan tutup onu durdurdum.
''Karşılaşacağım kişinin kim olduğunu bilmek istiyorum.''
Yoongi boş gözlerle bana bakıyordu. Verecek bir cevabı mı yoktu yoksa bunun için uğraşmak istemiyor muydu, bilmiyordum.
''Ben senin-''
''En yakın arkadaşımsın.'' diye tamamladı kestiği cümlemi.
''Bu yüzden, anlat bana Yoongi.''
Rahatça duyulabilecek bir iç çekti. Ardından da arkamızdaki savaşçılara misafirimizi toplantı salonunda beklemetmelerini söyledi. Birlikte arka bahçeye çıkana kadar konuşmamıştık.
''Bütün gece ayakta mıydın?''
''Hayır-''
''Yalan söyleme zahmetine girme. Seni tanıyorum.''
Banka otururken başımı eğdim. Yoongi'yi kandırmamın mümkün olmadığını ben de biliyordum zaten.
''Lee Hyunjae adını duymuş muydun?'' diye sordu o da banka oturduğunda. Ama sorusu sorudan çok bildiği bir şeyin onaylanmasını istiyormuş gibiydi.
Ve evet, Lee Hyunjae adını duymuştum. Doğu sınırının ötesindeki bir klanın lideriydi. Yoongi'den daha tecrübesiz olmasına karşın, tıpkı klanının diğer üyeleri gibi, acımasız ve sert bir lider olmuştu. Komşu klanlarla yapılan anlaşmaları feshetmiş, güçsüz olanları egemenliği altına almıştı. Yoongi'nin dönüşmesini istemediğim biriydi o.
''Ne olmuş ona?''
''Burada.'' diye mırıldandı Yoongi.
''Ve Jungkook yanında.''
...
''Sizinle karşılıklı oturuyor olmak büyük bir şeref, Bay Min.''
Kafamı masanın diğer ucunda oturan misafirimize çevirdim. Yüzündeki rahatsız edici gülümseme ile Yoongi'yle konuşuyordu.
Jungkook'un burada olduğunu duyar duymaz toplantı salonuna koşmuştum. Ama koca salonda Hyunjae dışında kimse yoktu. Yoongi yalan söylemezdi. Jungkook buradaydı, burada olmalıydı.
''Eğer neden geldiğinizi söylerseniz o şerefe ben de nail olacağım.''
Yoongi hafifçe arkasına yaslandı.
Onun kendine güvenmesini seviyordum.
''Kardeşiniz izinsiz sınırlarıma girdi.''
Yoongi kıkırdadı, ''Koyundan falan mı bahsediyorsunuz? Gelip zarar verdiği ekinlerin ücretini mi talep edeceksin?''
''Hayır, öldürdüğü savaşçılarımın canlarını talep edeceğim.''
Soğuk terler akıtmaya başladığımı hissediyordum. Jungkook'un onun topraklarında olması zaten yeterince kötü bir şeyken bir de o klandan birilerini öldürmesi... bu felaketti.