Meraklı bakışlarla Yoongi'ye bakarken Hana mı yoksa savaş hakkında mı konuşmak istediğinden emin değildim. Belki de sadece yalnız kalmak istiyordu.''Bir şey mi diyecektiniz, Bay Min?'' demiştim beklemekten sıkıldığımda. Sessizliğini sevmiyordum, en azından şu anda.
Bakışları bana yönelirken kaşları hafifçe yukarıya kalkmıştı.
''Bay Min mi? Yalnız olduğumuzun farkında mısın?''
Elbette öyleydim. Kasıtlı olarak söylemiştim bunu.
''Ya siz eşiniz olduğumun farkında mısınız?'' dedim sesimin olabildiğince sakin çıkmasına özen göstererek.
Bağırıp çağırıp çocuk gibi davrandığımın söylenilmesini istenmiyordum. Çünkü haklıydım bu sefer. Kesinlikle haklıydım.
''Ne demek istiyorsun?''
''Klanınızda lidere en yakın kişinin liderin eşi olduğunu biliyorum. Yanılıyor muyum?''
''Elbette ama-''
''Öyleyse neden her şeyi en son ben duyuyorum? Neden çevremde olanlardan en son benim haberim oluyor?''
Yüz ifadesini okumak oldukça zor olduğu için şu an kızgın mı yoksa şaşırmış mı olduğunu anlayamıyordum. Oysa biraz dikkatle Yoongi'nin ne hissettiğini bilebilecek konumdaydım.
''Jimin-''
''Sadece nedenini bilmek istiyorum.''
''Savaş kapımızdayken-''
''Savaş kapımızdayken ben eğlenerek vakit geçiyordum. Çünkü hiçbir şeyden haberim yoktu!''
Herkesin bilmesi gereken bir şey vardı ki o da Min Yoongi'nin sözünü asla kesmemeniz gerektiğiydi. Bir keresinde sözünü kesen bir komutanın eline çatalını saplamış ve ''Kalabalık ortamlarda daha yüksek sesle konuşmalısınız.'' demişti. Adam acı içinde inlerken masadakilerle beraber yemek yemeğe devam etmişti Yoongi. Soğuk kanlılığı ve bir anda vahşileşmesi insanı ürpertiyordu. Ve üstelik bu sevdiğiniz kişiyse, ilk defa karşılaştığınız bir sahne dahi olmasa da sizi dehşete düşürüyordu.
''Sözümün kesilmesinden haz etmediğimi biliyorsun.'' diye mırıldandı, ince parmakları burun kemerini sıkıyordu artık.
Ben de az önce bunu düşünüyordum, diyemeyeceğim için ''Ben de kandırılmaktan haz etmem.'' diye karşılık vermiştim.
''Kimse seni kandırmıyor. Bilmen gereken her şeyi biliyorsun.''
Sürekli bir şeyler saklıyorlardı benden ve ben etrafımda olaylara rağmen kendi etrafımda dönüp duruyordum. Neden kırıldığımı anlamıyordu? Yoksa sadece anlamamazlıktan mı geliyordu?
''Buna kim karar veriyor? Benim ne bilmem gerektiğini kim bilebilir?''
Derin bir iç çekip arkasına yaslandığında koyu gözleri gözlerimle buluşmuştu. Karşımda sakin kalmak için kendini zorluyordu. Beni önemsiyordu ve kırmak istemiyordu. Buna rağmen çoktan kırılmıştım ben.
''Haddini aşıyorsun.''
''Elbette. Haddini aşan hep ben oluyorum.''
Hızla yerimden kalkıp pencereye yönelmiştim. Misafir odalarının camları hep batıdaki ormana bakardı. Doğuya kıyasla güneşli ve ferahlatıcı bir görünümü olurdu buranın. Sonuçta kimse misafirlerin gece korkup hava aydınlanır aydınlanmaz buradan ayrılmasını istemezdi.