Yoongi'nin düşman askerlerini kazığa çakma konusunda şaka yaptığını düşünmüştüm. Yani öyle olduğunu da söylemişti kendisi. Ama şu an bir grup ucu fazlasıyla sivri, yaklaşık iki metrelik kazıklara bakıyordum. Bu ürkütücüydü. Ve sınırda daha önce, ki uzun diyebileceğim bir süredir burada yaşıyordum, böyle şeylerin olduğunu bilmiyordum. Öğrenmem de pek mutlu etmemişti beni. Eğer bir şeyler yemiş olsaydım kusabileceğimden emindim''Gerçekten onları-''
''Konsey henüz dağılmadı.'' dedi Hoseok soğuk bir ses tonuyla.
Onun neden toplantıya girmek yerine benimle sınıra kadar geldiğini merak ediyordum. Ama yüzündeki o ürkütücü ifade yüzünden soramamıştım. Toplantıda onun klanındaki savaşçılarının da durumu konuşulunacaktı. Ve eminim ki Jungkook onları burada istemeyecekti. Namjoon'un, birkaç saat önce gelmiş olan Minho ve Seokjin'in de Jungkook'tan yana olacağını biliyordum. Sanırım güçlü bir taraflardı. Yine de eğer Yoongi kalmalarını isterse, kalacaklardı.
''Ya sen? Bunun olmasını istiyor musun?''
Hoseok omuz silkti, ''Daha kötülerini de gördüm. Bu hiçbir şey.''
Bu insanlık dışıydı. Her kim olursa olsun, bir insanı canlı canlı kazığa çakmak akıl alır bir şey değildi. İşlerine karışmayacağıma dair söz vermiş olabilirdim ama böyle bir şeye kesinlikle izin vermeyecektim.
''Söylesene,'' dedim dakikalarca sessiz bir şekilde boş orman yoluna doğru bakarken. ''Jungkook neden bu kadar karşı çıkıyor?''
Hoseok yanıt vermek için ağzını açtığında toplantının bittiğini haber veren çanın sesi duyulmuştu. Dudaklarına iliştirdiği ince dal parçasını yere atıp ''Bunu kendisine sormalısın.'' demişti ardından. Kaleye doğru yürümeye başladığında koşar adım peşinden gittim. Daha farklı şeyler söyleyeceğine emindim ben oysaki.
...
Konsey üyeleri dağılmış olsa da misafirlerimiz hala toplantı salonunda, yerlerinde oturuyordu. İçeri girdiğimde hızlıca kalkıp selam vermişlerdi ban. Sanırım buna hiçbir zaman alışamayacaktım.
''Jimin! Neden toplantıda değildin?'' dedi Mino bana sarılırken. Sesindeki neşe biraz da olsa beni rahatlatmıştı.
Ve sorusunun cevabını ben de bilmiyordum. Yoongi sadece burada bulunmamamı istemişti.
''Sınırdaki kazıklar da neyin nesi?'' dedim Hoseok'un öne doğru adım attığını fark ettiğimde. Onun soruları birazcık bekleyebilirdi bence, ki yeterince zamanları vardı bunu konuşmak için.
''Neye benziyorlar?'' dedi Jungkook.
Sesinde beni rahatsız edecek bir şeyler vardı. Ne olduğunu bilmiyordum, ve Jungkook hiçbir zaman benimle böyle konuşmazdık, ama endişeyle dolmama neden olmuştu bu.
''Yoongi-''
''Ne karar verdiniz?''
Hoseok masanın diğer ucunda, Yoongi'nin hemen yanında oturan Jungkook'a yan bir bakış atarak sormuştu bunu. Yoongi koyulaşan gözlerini benden ayırarak Hoseok'a döndü. Bunun için Hoseok'a minnettar olmalıydı.
''Savaşçıların burada kalacaklar.''
Mino beni yanındaki sandalyeye oturturken hala kolumu tutuyordu. Yoongi'nin yüzüne bakmasam da bakışlarının üzerimizde olduğunu hissedebiliyordum rahatlıkla. Bu kadar kıskanç ve sahiplenici olması normal miydi? Sonuçta ben onun eşiydim ve herkes bunun farkındaydı.