Bay Lee önündeki meyve tabağından aldığı üzümleri rahatsız edici sesler çıkartarak yerken ben de Yoongi'ye açıklama yapmasını beklediğimi belirten bakışlarla bakmaya başlamıştım. Adamın ne demek istediğini sormak istiyordum ona. Jungkook burada mıydı? Ve Jungkook burada olsaydı çoktan bütün klanın haberi olmaz mıydı bundan? Hem böyle biri neden buradaydı? Kaşlarımı çatarak terar Yoongi'ye baktım. Benden tarafa bakmamak için yemin etmişti sanki. Düz bir ifadeyle Bay Lee'ye bakmaya devam ediyordu, her ne kadar adama çevrili gözlerinin bana bakmak için yanıp tutuştuğunu hissetsem de. O Yoongi'ydi. Ben etrafındayken elbette bana bakmak isteyecekti.''Bunları siz mi yetiştiriyorsunuz yoksa başka-''
''Bizim meyvelerimiz.''
Bay Lee hafifçe kafasını kaldırıp Yoongi'ye baktı. Onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya çalışıyor gibiydi.
''Şanslısınız. Her ne kadar doğuda olsanız da bereketli topraklara sahipsiniz.''
''Öyleyiz.'' diye mırıldandı Yoongi.
Adamın burada bulunmasından fazlasıyla rahatsızdı ama olabildiğince kibar davranmaya çalışıyordu ona karşı. Koruması gereken bir ünü ve klanı vardı. Gereksiz saygısızlıklar yüzünden ikisini de tehlikeye atmanın hiç gereği yoktu.
''Bay Park'ın alışması zor olmuş olmalı. Mevsimi sıcak, toprakları bereketli bir yerden geldi.''
Neden bana ısrarla Park dediğini merak etmeye başlamıştım ki Yoongi, ''Min. O artık bir Min.'' demişti.
Öne doğru eğilip dirseklerini masaya yasladı. Sinirlenmeye başlamıştı. Kim olsa anlayabilirdi sinirlendiğini. Buradaki insanlar yabancılara karşı duygularını saklamakta başarılıydılar. Öfke ve sinir dışında. Vahşi doğalarından olsa gerek, Min klanından biri sinirlendiğinde çevresindekilerin anlamaması imkansız olurdu.
''Ah, isimlerin değiştiğini unutmuştum.''
Yapmacık bir şekilde kıkırdayıp elindeki üzüm çöpünü tabağın kenarına bıraktı. Hareketleri zarif ya da düzenli değildi. Bir klan liderinden çok hayduta benziyordu.
''Artık biliyorsun.''
Uzanıp elimi Yoongi'nin bacağına koydum. Bakışları anında benimle buluşmuştu. Endişe doluydu ve saniyesinde buğulanmış, endişenin yerini şefkat almıştı.
''Her şeyden önce... merak ettiğim bir şey var.'' demişti Bay Lee öksürdükten sonra.
''Nişanı bozacak kadar güzel mi bu çocuk yoksa nişanlın mı çok çirkindi?''
Yakışıklı olduğumu söyleyemezdim ama çirkin de değildim. Hem neden şimdi beni Hana'yla kıyaslanıyordum?
Yoongi doğudaki klanların liderliğini üstlenen birinin oğluydu. Eğer bir bölgenin liderliğini üstleniyorsanız, ve bu bölge savaşçı ve saldırgan klanlardan oluşuyorsa, tüm bölgelerin bakışları sizin üzerinizde olurdu. Bunu burada geçirdiğim son bir yılda öğrenmiştim. Her ne kadar buradan bilgi kaçırmak imkansız olsa da yine de buraya gelen ziyaretçiler pür dikkat Yoongi'yi arardı. Onun en ufak hareketi meraklı bakışlar tarafından yutulurdu.
''Hayır, aksine çok güzeldi.''
Yoongi'nin sesiyle dalıp gittiğim yerden ayrılıp toplantı salonunda bulmuştum kendimi. Yoongi yanımdaydı. Bay Lee birkaç sandalye uzağımda ve Hoseok da kapının yanında duvara yaslanmış bizi izliyordu. Yumruk yaptığı elini çenesine dayamıştı. Her zaman neşeli ve alaycı olduğu için Hoseok'un ciddi hallederini ne zaman görsem tedirgin oluyordum. Ona yakışmıyordu donuk bakışlar.