İnsanların salondan ayrılmasını ve tabii Yoongi'nin de komutanlarıyla konuşmasını beklemem gerekiyordu yalnız kalabilmemiz için. Hala benimle kahvaltı etmek ister miydi, emin değildim ama her ihtimale karşı onu beklemeye karar vermiştim.''Lider eşi olmak zor, değil mi?''
Hoseok hızlıca yanımdaki boş sandalyeye oturarak bana doğru uzanmıştı. Yoongi'nin bakışlarımı üzerimizde hissedebiliyordum.
Liderin eşi olma zevkini henüz tadamamıştım ve zor olup olmadığını da bilemiyordum.
''Çevrenizdeki insanlar onun her hareketinden sonra senin ne tepki vereceğini bekliyor.''
''Bunu biliyorum.'' dedim, toplantıda bunu yeterince tecrübe etmiştim çünkü. Yoongi'nin konuşmasının biraz da süreceğini anlayınca yönümü Hoseok'a çevirdim.
''İyi gözüküyorsun.'' dediğimde gülümsedi.
''Farklı bir savaş planımız olsaydı daha iyi olabilirdim.''
Sanırım söyleyebileceğim bir şey yoktu bu konuda. Hoseok'a hak veriyordum ama daha fazla Yoongi'ye karşı çıkamazdım. Ve her şeyden önce, yarın yola çıkacaktı. Hiç konuşmamıştık ama Yoongi'nin beni yanında götürmeyeceğini biliyordum. Eşler klanı yönetmek ve toprakları korumak için evde kalırdı. Tabii bunu yapan kadınlardı ve ben bir erkektim, bir şey fark eder miydi?
''Üzgünüm, Hoseok.''
Uzanıp hafifçe omzumu sıktı, ''Böyle şeylere canını sıkmamalısın, Jimin-ah. Sonucu ölümümle sonuçlanacak bile olsa Yoongi her zaman doğru kararı alır. Hoşuma gitmiyor belki ama kanımın son damlasına kadar onun emirlerini takip edeceğim.''
Beni iyi mi hissettirmeye çalışıyordu yoksa tam tersi mi, anlayamamıştım. Söyledikleri karşısında kimin canı sıkılmazdı ki?
Yoongi'nin bize doğru yürüdüğünü fark ettiğimizde tekrar omzumu sıkarak ayağa kalktı, ''Her neyse, daha sonra görüşürüz.''
Hoseok'un davranışlarında bir tuhaflık mı vardı yoksa bana mı öyle geliyordu?
''Bir sorun mu var?''
Yoongi yanıma geldiğinde kalkarak yanağına bir öpücük kondurdum. Dudakları hızlıca yukarı kıvrılırken belimi kavrayarak beni kendine çekmişti. Etrafta kimsenin olmaması güzeldi. Daha az utanıp anın keyfini çıkartabiliyordum.
''Bunlarla beni kaldıramazsın, biliyorsun.''
''Seni kandırmıyorum.'' dedim dudağının kenarına bir öpücük daha bıraktıktan sonra.
Gerçekten kandırmıyordum.
''Sadece... Yarın biraz erken değil mi?''
Belimdeki eli sıkılaştı. Sanırım böyle bir an için doğru bir soru değildi.
''Eğer konuşmak istemiyorsan sorun değil.'' dedim hızlıca, kurtarabilme umuduyla.
''Hayır, konuşalım. Ama kahvaltı sözüm vardı. Önce kahvaltı yapalım, olur mu?''
Geriye çekilerek temasımızı kestiğinde homurdanmak için hazırlanacaktım ki vakit kaybetmeden elini uzatmıştı tutmam için.
''Hiç de savaşa gider gibi bir haliniz yok.'' dediğimde yavaşça başını salladı. ''Sizi ilk gördüğümde güçlü ve korkutucu olduğunuzu düşünmüştüm. Hoş bir ününüz de yoktu.''
''Babam güçlü ve acımasız bir liderdi.'' dedi onaylar bir ifade ile. ''İnsanların birbirlerini korkutmak için anlattığı hikayeler, bizimle ilgiliyse eğer, gerçeklik payına sahipti.''