Min klanının toprakları her zaman soğuktu. Sadece yılın belli zamanları sıcak havayı hissetmemize rağmen karlı günler haricinde her dönem çiçek açardı bahçelerde. Bu şaşırılacak bir şeydi. Çünkü gördüğüm en iyi hava koşullarına ait olan evimde -artık tamamen evim olmasa da- bu kadar fazla bitki türü bulunmuyordu. Toprağı verimli ve suyu temizdi de. Ama burada, toprak ölmüş gibiydi. Ve buna rağmen nasıl bu kadar çok bitkinin bulunduğunu anlayamamıştım. Yoongi'ye ya da başka birine sorduğumda da herhangi bir cevap alamamıştım. Tek bildiğim şey, çiçeklerin iyiye işaret olduğuydu. Tabi savaşçı ve acımasız bir topluluğun iyiden kastının ne olduğuna göre de değişiyordu bu.''Ne düşünüyorsun?''
Yoongi'nin belime dolanan kolları ile bakışlarımı bahçedeki kırmızı güllerden omuzumun üstünden bana bakan eşime çevirmiştim. Alışık olduğundan daha fazla uyuduğu için gözleri şişmiş ve yeni uyandığı için de yanakları kızarıktı. Güzel görünüyordu. Her zaman güzel görünürdü Yoongi ama böyle anlarda daha saf bir güzelliği olduğunu düşünürdüm. Rahattı bir kere. Sert ya da otoriter görünmeye çalışmıyordu.
Dakikalardır sessizce onu izlediğimi fark ettiğimde ''Çiçekler.'' demiştim. Yoongi'nin dudakları çoktan yana kıvrılmıştı. ''Çiçekleri düşünüyordum.''
Dudaklarını hafifçe büzerek ufak bir bakış atmıştı bahçeye cevabımla. Çiçeklerin güzel olduğunun o da farkındaydı. Annesi çiçekleri severdi. Sanırım buradaki tek yaşam dolu şey olduğu için Yoongi'nin de hoşuna gidiyordu.
''Şamanlarla ne yapacağına karar verdin mi?''
Çenesini çıplak omzuma sürterek bir süre düşünmüştü sorduğum soruyla. Ne yapacağını çoktan karar verdiğine emindim. Hatta belki de onları buraya çağırmadan önce karar vermişti. Ne kadar her şey bir anda, beklenmedik bir şekilde gerçekleşiyormuş gibi görünse de olanlar Yoongi'yi şaşırtmaz ya da telaşa düşürmezdi. Çünkü tedbirli ve tahmin yetisi kuvvetli biriydi. Her şeye karşı hazırlıklıymış gibi bir izlenim veriyordu insana.
''Akşama doğru görüşeceğim onlarla. Biraz daha dinlensinler.'' dediğinde vakit kaybetmeden ''Bu sorumun yanıtı değil.'' demiştim. Benimle konuşmaktan, yine, kaçınıyordu.
''Doğru.'' diye mırıldandı. Çenesi omzuma yaslı olduğu için sesi boğuk çıkıyordu. ''Yaklaşan savaş ve kardeşimi yiyip bitiren yarası hakkında fikirlerini alacağım.''
Bunu zaten biliyordum. Ama şamanlar hiç de Yoongi'nin hafife alabileceği tarzda insanlar gibi durmuyordu ama. Kendilerini beğenmiş ve vurdumduymazlardı daha çok.
''Ve tabi eşime nasıl saygı göstermeleri gerektiğini de öğreteceğim onlara.''
Gülerek söylediğinde omzuma ufak bir öpücük bırakmıştı. Bunun canımı sıktığının farkındaydı. Her ne kadar Taehyung yanımızdan ayrıldıktan sonra konuyu bir daha açmamış olsam da.
''Bunu yapmak zorunda değilsin.''
''Biliyorum. İstediğim ve olması gerekeni göstermem gerektiği için yapacağım zaten.''
Bir öpücük daha bıraktığında yavaşça kollarını çözmüş, arkamda hissettiğim sıcaklığı kaybolmuştu. İrkilmiş ve kollarımı birbirine kenetleme ihtiyacı hissetmiştim.
"Hoseok'la çalışmaya devam etmelisin."
Pencereyi ve ardından da perdeyi kapattıktan sonra banyoya doğru yürüyen Yoongi'ye dönmüştüm.
"İyi bir öğretmen olmadığını söylemiştin."
"Senin için iyi bir öğretmen olmadığını söylemiştim, Jimin-ah. Jung kanını taşıyan son kişinin okçuluk konusunda kötü olduğunu iddia etmem aptallık olur."