Evleniyorsun Deli Kız

36.1K 1.4K 55
                                    

Operasyonun üstünden geçen iki gün boyunca sıkıntıdan patladım. Gittiğim hastaneden sonra döndüm yuvaya. Doktorun kendimi zorlamamam konusunda ısrarını göz önünü almam gerektiğini farkındayım ama yapabileceğim bir şey yok. İlaçlarımı içiyorum, dinleniyorum -ki bolca dinledim zaten- başka ne kalıyor ki geriye?

"Şimdi sıkıntıdan patlayacağım!!! Size diyorum! İnsan biraz takar. Tabi elinizde bir telefon.Of Allah'ım benim telefonum da bozulacak zamanı buldu. Kafanızı kaldırıp yüzüme bakmaya tenezzül bile etmiyorsunuz!" Bu kadar yakındım dönüp yüzüme dahi bakmadılar. Koltuktan yastığı alıp Orhan'a fırlattım.

"Ben kime diyorum acaba!"

"Dolunay bir sus! İşim var şu an" Bundan hayır yok. Yanımda sabahtan beri telefonuyla uğraşan Emre'ye dönerek en masum bakışlarımı gözlerime yerleştirdim ve kedi yavrusu gibi baktım.

"Emre'ciğim, cancazım, angusum bana telefonunu verir misin? Hani geçenlerde indirdiğin silah oyunu var ya onu oynasam da sıkıntım bana veda etse?"

"Hiç öyle bakma Dolunay bir daha yemem o numarayı. Hayatta olmaz! Bir kere verdim tüm para mı yemişsin. Neymiş silah çok güzelmiş de onu almış. Senin yüzünden tüm emeğim gitti" Tüh yazıklar olsun! Senin için o kadar para kazandım ben.

"Oh iyi yapmışım. Keşke altınlarını da harcasaymışım. Sanki telefonunu yiyeceğim. Bırakın artık şu telefonlarınızı ya!!! Ne yapıyorsunuz sabahtan beri acaba?" diye yakındığım sıralar Bora, 'sahibi benim' der gibi yayıldığı koltuktan oturma pozisyonuna geçip bağırdı.

"Emre gel koçum sen yanıma, bırak şu deliyi. Şu hatuna bak aga. Gözün gönlün açılsın" Merak bir illet gibi yayılırken vücuduma Emre'den önce Bora'nın yanına gittim.

"Bakayım"

Bora alışkın olduğu bu hallerime garipsemeyip gülümsedi ve açtı fotoğrafları. O sırada Emre geldi.

"Maşallah fiziği bak!"  On numara beş yıldız dedikleri bu olsa gerek. Yabancı bir ünlü herhalde.

Gözlerimi telefondan çekip bizim iki serseriye diktim. Terbiyesizler! İkisi de ağızlarının suyu aka aka bakıyorlar kıza. Bora, gözleri bana dikti ve kendince masum masum bakmaya çalıştı. Yersen!

"Dolunay'ım şu Almanca'nı kullanıp kıza iltifatlar yazsana benim adıma"  Destek gecikmedi tabi.

"Hadi bir kıyak yap bize" Köpek yavruları gibi attıkları bakışları sinirlenmeme neden oldu ve ikisinin kafasına aynı anda yapıştırdım bir tane.

"Ay siz telefon sapığımı olacaksınız başıma! Silin ağızlarınızı her yeri salya yaptınız. Ulan ayıp ayıp bakılır mi hiç öyle!" diye bağırıp yerime geçtim ardımdan söylenenleri umursamadan.

"Var bunda yine bir haller"

İki, üç dakika boyunca öylece oturdum daha doğrusu duvar bana baktı, ben duvara. Duvarın boyanma zamanı mı gelmiş ne? Üstünde lekeler olmuş, yerlere de bir parke mi yaptırılsa? Açık kahve olabilir sanki? Ne diyorum ben Allah'ını seversen? Oturmuş burda odayı düzenlemeye çalışıyorum! Sanki tek derdim buymuş gibi

Nefes alamıyormuş gibi tişörtümün yakasını üç dört kez çekip bıraktım. Bunaldım iyice.

"Ben çok sıkıld- " Kendi kendime mırıldanırken

"Lan yeter!!! Sabahtan beri kafamızı siktin be! Bir çarşı izni kullanalım dedik imanımız gevredi. Kafa lan bu da! Biz ne yapalım sıkılıyorsan?" diye bağırarak sözümü kesen Yiğit'e döndüm.

"Bağırma lan bana!!! Ben ne yapayım sıkılıyorum işte. İçimde bir huzursuzluk var. Tabi sizin elinizde telefon oyun oyna, kız tavla! Zaten ne operasyon var ne de başka bir şey. Yeminle sıkıntıdan patlayarak öleceğim. Artık yazarsınız mezar taşıma'merhum sıkıntıdan patlayarak öldü' diye!" 

GÖREV (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin