Herkese selam! Nasılsınız bakalım? Biliyorum birazcık kırgınsınız bölüm atmadığım için. Ama emin olun ilk fırsatta attım bölümü. Aslında bölüm geçen hafta cuma gelecekti lakin yüreklerimizi yakan depremi bizzat yaşamış biri olacak yazmak içimden gelmedi. Zaten sonrasında sınavım oldu derken anca atabildim. Tamam lafı daha fazla uzatmıyorum ve sizi bizim delilerle baş başa bırakıyorum.
Keyifli okumalar!💛🌻
Pencerenin yanında öylece dikilmiş gökyüzüne bakıyorum. Yıldızlar tüm ilgimi kendi üzerlerine çekiyorken kendimi bu hastane odasında değil terastaki salıncakta oturmuş rüzgârın gıdıklayıcı soğukluğunu yüzümde hissettiğimi ve kendime engel olamayıp şarkı mırıldandığımı düşledim o an. Parmaklarımı usulca pencereye koydum ve yıldızlara dokunduğumu hayal ettim. Hepsi o kadar güzel ki... Karanlığın içine serpiştirilmiş her bir yıldız sanki ayın bir parçası, güneşin aya emanet ettiği bir evladı ya da sadece Tanrı tarafından bahşedilmiş birer yardımcısı diye düşündüm nedense. Gökyüzünün insanoğlu güzel desin diye taktığı pırlanta gibiler. Aynı aşkın sevgiliyi aşığın gönül gözünde yakut güzelliğe çevirmesi gibi mucizeviler.
Gökyüzüne bakmaktan kendimi alamıyorum. O da benim gibi bilinmezlere gebe. Dışarı seyrederken üstüme çöken saçma hüzne engel olamadım. Aslında tam olarak hüzünde denilemez ama... Bilmiyorum. Parmaklarımı pencereden ayırıp kollarımı kavuşturdum. İçimde çıkmazlığın çığlığına bürünen bir melodi var. Ömer'in bu kararsızlığı ve buna rağmen beni her gün kendine daha çok bağlaması yüreğimi uçuruma iten kuvvetli bir fırtınadan başka bir şey değil. O fırtınanın sesi de bilinmezliğin melodisi biliyorum.
"Ah Dolunay ah! Sen böyle bir duygunun esaretine nasıl düştün? Hiç mi düşünmedin kendini?"
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Arkada Yıldız Tilbe çalsın lütfen. Çünkü ben yatakta uyuyan koca oğlanı deli gibi izlemek istesem de kendimi tutuyorum. Çünkü her bir zerrem onunla dolmuşken ona bakmaktan kaçıyorum, kaçarken de cayır cayır yanıyorum.
Duvarlarını yıktı bugün. Bir anlığına da olsa yıktı ve ben böylece Ömer'in korkaklığının sebebini öğrenmiş oldum. Sert duruşunun altında yatan korkuyu görmüş oldum. O benden değil, beni sevmekten kaçıyor. Bana bağlanmaktan korkuyor. Beni alırsa kalbine görev tehlikeye girer diye düşünüyor. Bir şeyler hissediyor, biliyorum. Lakin buna engel olmak için de elinden geleni yapıyor. O ve ben bir olursak, biz olursak görevde birbirimizi korumak adına, kaybetme korkusuyla işi tehlikeye atabiliriz diye düşünüyor. Hâlbuki biz duygular arasında duygusuz kalmaya alıştırıldık. Biliyorum çok zor olacak ama bunu yapabiliriz. Önce vatan sonra yar diye bağırdığımız günlerin yemini hala kulaklarımızdayken bu kaçış niye anlamıyorum. Belki de kendimi avutmak için bahanelere, yalanlara sığınıyorum. Hissettiği şey sadece hoşlantı belki de.
Odanın sessizliğine ayak uydurmaya çalışan nefesi yüreğimin ritmine karışıyor ve sadece kapılarına aşka açmış olanların duyabileceği bir ezgiye dönüşüyor. Onun duymaktan korktuğu bir sevgiye, benim ise bir gün duyamamaktan korktuğum bir kabullenişe.
Kendime çok söz verdim. Onda kaçacağım, o sulardan çıkacağım diye. Ama şimdi fark ediyorum ki bunların hiçbirini yapamayacağım. Görev bittiğinde o bensiz nefes alacak ben ise onsuzluğa kendimi alıştıracağım. Bunu kendime yapmamalıydım. Ah! Kafamı dağlara taşlara vuracağım.
Yeter! Bugünlük bu kadar duygusallık yeter. Şimdi silkelen ve özüne dön! Ömer, Ömer, Ömer... Valla içim şişti Dolunay! Bu neymiş böyle ya? Yok yıldızmış da yok aşkmış da yok ezgiymiş de! Yeter be gülüm! Bileklerini kesecek hala geldin iki dakikada! Kendini iyice çıkmazlara sokuyorsun bebeğim. Olmaz böyle! Hele de bir erkek için, asla!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV (Askıya Alındı)
Fiksi RemajaEN BAŞTAN YENİLENDİ VE DÜZELTİLDİ!!! Ya bir görev hayatınızı altüst ederse? DOLUNAY YALINKILIÇ Taramalı tüfek gibi çenesine rağmen askeriyenin en iyi timlerinden olan Bozkurtlarda görev yapan tek kadın. ÖMER SERDENGEÇTİ Hayatını sadece vatanına...