Keyifli Okumalar👊
Uyuyamıyorum! Biraz uyudum sonra uyandım ama şimdi de uyuyamıyorum. Neden mi? Çünkü midemde yemeğe ait en küçük bir kırıntı bile yok. Mutfağa baktım, dolapları kurcaladım, buzdolabınını açtım ve hüsran! Midemden hiçbir farkı yok. Ne yapacağım ben şimdi?
Aç aç oturmaktansa evi gezeyim bari. Misafir gibi gezeceğim evimi. Şaka gibi! Baygın adımlarla merdivenlere yöneldim. Üçüncü katın sonunda beni karşılayan kapıyı açtım ve...
"Hadi be!" Kendini karanlığın tutkusuna bırakan şehir, gecenin sahte yıldızlarıyla yetenekli bir ressamın elinden çıkmış tablo gibi adeta.
Çok yüksekte değilim hatta şehirden de uzağım fakat İstanbul... Kendini her şekilde güzel ve can alıcı göstermeyi beceriyor.
Yavaş adımlarla korkuluklara doğru yürüdüm ve usulca kapadım gözlerimi. Tek kelimeyle muhteşem. Aklımı esir alan onca düşünceye, onca bilinmezliğe rağmem içim huzurla doldu. Elimi usulca kaldırıp gökyüzüne doğru tuttum. Sanki yıldızlar parmaklarımın ucunda. Öylece seyrettim onları. Ne kadar kendimi şehrin sessiz melodisine bıraktım bilmiyorum ama yüzümü okşayan rüzgar artık içeri girmemi söylüyordu. Son kez Dolunay ışığına baktım ve içeri girdim.
Oturma odası doğru yol alırken bahçeden gelen tıkırtılarla olduğum yerde durmak zorunda kaldım. Ömer mi ki? Saçmala Dolunay, Ömer olsa anahtarla açıp girer. Hem Ömer'in bu saatte ne işi var dışarıda uyumuştur o.
"Kim var orda?" Kim gelebilir saat gecenin ikisinde? Ne bela bulmaya gelmiş bu saatte?
"Kim var orda?" Sesim daha da sert çıktı. Daha fazla dayanamayıp kapıyı yavaşça açmaya başladım ve karanlığı kendine maske bellemiş kişiye artık Allah ne verdiyse diyip çaktım bir tane!
"Ahhh!!! Napıyosun lan!" Ömermiş!
"Seslenip seslenip duyuyorum ne diye cevap vermiyorsun?"
"Duymadım" diye bağırdı.
"Sağır mısın da duymuyorsun acaba? Hem bu saatte neredeydin sen?" Elindeki poşeti havaya kaldırdı ve sinirle söylemeye başladı.
"Kulaklık vardı kulağımda! Elinin ayarı yok ayarı!"
Ters ters bakmakla yetindim ve içeriye geçtim. Poşeti mutfağa bırakıp gelen koca oğlan kendini yorulmuş gibi koltuğa bıraktı. Yanağı kızarmış hafiften. Hafiften derken balım? Gerçektende elinin ayarına Dolunay... Vicdan yaptım galiba.
"Ömer yanağın baya kızarmış. Sabaha morarır o" Dediklerimi alaya almış olacak ki sırıtarak baktı.
"Biliyorum sen yaptın"
"Ömer ya. Başka biri sandım!" Mahçup oldum ona karşı. Kızaran yüzümü saklamak adına başımı öne eğdim.
"Tamam tamam ağlama affettim!" Ondan bu tarz cümleler duymak her ne kadar garibime gitse de belli etmedim.
"Ömer!"
"Hemen de çıkardı pençelerini! Şaka maka sağlam koydun!" Çocuk gibi Allah'ım! Gülümsemeden edemedim. Daha iki hafta öncesine kadar buzdu bu adam. Galiba birbirimizi alışıyoruz.
"Buz getireyim mi?"
"Gerekmez"
"Sen bilirisin. Hem, neredeydin sen?"
"Uyku tutmadı bende acıktım. Yiyecek bir şeyler aradım"
"Bu saatte nereden buldun?"
"Buldum işte Dolunay. Hazırla da yiyelim hadi" dedi ve merdivenlere yöneldi. O sıra aklıma gelen şeyle hızlıca merdivenlerin başına çektim ve
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV (Askıya Alındı)
Novela JuvenilEN BAŞTAN YENİLENDİ VE DÜZELTİLDİ!!! Ya bir görev hayatınızı altüst ederse? DOLUNAY YALINKILIÇ Taramalı tüfek gibi çenesine rağmen askeriyenin en iyi timlerinden olan Bozkurtlarda görev yapan tek kadın. ÖMER SERDENGEÇTİ Hayatını sadece vatanına...