2.Bölüm

458 28 7
                                    

Medya; Altay

Yağmurun şehre döküldüğü bir sonbaharda elimdeki kahvemle cam kenarına tünemiştim. Dünden bu yana adamın alaycı tavrı aklımdan silinmezken ne yapacağımı kara kara düşünüyordum. O yere gitmeli miydim? Yoksa profesörden başka bir staj yeri mi talep etmeliydim? En iyi seçenek bu gibi gözükse de yerimi değiştirmeyeceklerini çok iyi biliyordum. Hadi ama devlet üniversitesinden ne beklenirdi ki?

"Bugün dersin yok mu?" annem başındaki eşarbını düzeltip bir yandan da saatini kontrol ediyordu. Kahvenin sonunu getirip tezgaha bırakırken onu yanıtladım.

"Hayır görüşmeye gideceğim."

"Dün gitmemiş miydin?" omuz silktim.

"Adam raporluymuş o yüzden bugüne ertelendi." yalandı. Adam ne raporluydu ne bugüne ertelendi. Adam resmen bugün git yarın gel dedi. Annemi baştan aşağı süzerken oldukça güzel giyinmiş olması gözümden kaçmadı.

"Hayrola Sultan hanım bu zarafetini neye borçluyuz?" aynada kendine bakmaya devam ederken güldü.

"Artık bende çalışıyorum." dur bir dakika o çalışıyorum mu dedi?

"Ne? Babam buna nasıl ikna oldu?" bilirsiniz geri kafalı babalar kadınlarının evlerinde oturup sadece yemek ve temizlikle yükümlü olduklarını düşünürlerdi ve ne yazık ki benim babamda onlardandı.

"Vicdan bu aramızda kalacak zaten baban gelmeden önce evde olacağım." kol çantasını alıp yanaklarıma sulu öpücüklerini bırakırken meraklı ve şaşkındım.

"Yakalanmayacağından emin misin?"

"Öyle umuyorum." ve daha sonra beni evdeki sessizlikle baş başa bırakıp gitti.

Saatler sonra aynı binanın önünde dikilirken bulmuştum kendimi. Etrafımı kolaçan ediyor alaycı herifin bir yerden çıkıp yine beni alt etmemesi için uğraşıyordum. Sonunda pes edip 'UYAR' yazan düğmeye basıp bekledim. Otomatik kapı pes bir ses çıkarıp açıldığında kapıya yüklenip içeri girdim. Binada oluşan yoğun koku beni alt üst etti diyebilirim çünkü bu kesinlikle ayak kokularına benzemiyordu. Genelde böyle binalarda ayak kokusu her tarafı sarmış olur ve eve girene kadar lanet edersiniz. Çiçek kokusuyla beraber asansörü beklerken adamın erkenden gelmiş olması beni şaşırmıştı. Umarım bu kez de geç kaldığım için yollamazdı. Asansöre binip 8.kata basarken aynada saçımı biraz düzelttim. Her zamanki kotum altımdayken üzerine beyaz bir kazak giymiştim. Dalgalı saçlarımı salaş bir şekilde bırakmış ve her ne hikmetse topuklu ayakkabı giymiştim. Asansör durup kapıları iki yana açıldığında beni karşılayan ilk şey ardında kadar açık bir evin kapısı oldu. Kapının hemen üzerinde dev gibi yazıyla karşılaşınca burası olduğunu anladım. İçeriye girip kapıyı ardımdan örterken lavabo olarak tahmin ettiğim yerden bir kız çıktı.

"Hoş geldiniz Çakır bey de sizi bekliyordu, buyurun." kızın yönlendirmesiyle siyah bir kapının önüne geldiğimizde tıklayıp içeri girdi.

"Çakır bey staj için öğrenci geldi." gür sesi hemen duvarın ardında duyuldu.

"Gelsin." kadın kapıdan çekilip bana yol verdiğinde ona gülümseyip içeriye adımladım. Parke zeminde yankılan ayakkabımın sesiyle gözleri benimle buluştu. Bordo rengindeki odanın içinde bulunan beyaz ve siyah karışımı koltuklar oldukça rahat görünüyordu. Çakır denilen adam ayağa kalkıp yanıma geldiğinde beklemediğim bir atak gerçekleştirip elini uzattı.

"Hoş geldiniz Vicdan hanım ben Çakır Uyar." terlemiş elimi kotuma silip avucuna bıraktım.

"Hoş buldum Çakır bey." sıkı bir tokalaşmanın ardından beni masanın hemen önündeki koltuklara oturtup kendi yerine yerleşti.

"Dün pek güzel başlangıç yapamadık fakat bugünde öyle olacağı anlamına gelmiyor." gülümsedim.

"Bir şey içer misiniz?"

"Hayır teşekkürler." çantamdan dosyamı çıkarıp önüne bıraktığımda üsten bir bakış attı.

"Bunları geçelim işimize bakalım diyorsunuz." bu adam ne yapmaya çalışıyordu? Ben buraya öylece oturmaya gelmemiştim herhalde değil mi?

"Bakın Çakır bey benim tek amacım iyi bir avukat olmak bu yüzden boş meselelerle uğraşamam." adam sinirle dosyayı açıp sayfaları gezerken bu işin bu derece zor olacağını düşünmemiştim. Zaten sevmediğim bir mesleği yapacak olmam yeterince bunaltı veriyordu. Çakır dosyayı kapatıp kağıtlara bir şeyler karalamaya başladı. Kalemin kapağını kapatıp masaya sert bir şekilde vurduğunda sıçradım. Sahiden bu adamla işim zordu değil mi?

"Dosyanızı inceledim ve staj yapmanızda bir sakınca görmedim." sustu. Ne? Bu kadar mıydı?

"Yani işe alındım mı?"

"Hayırlı olsun Vicdan hanım."


"Ders bitmiştir!" profesör masasındaki eşyaları alıp giderken düzleşmiş popomla sıradan kalktım. İki saat süren ders resmen işkence ve cezaydı bunun başka açıklaması olamazdı.

"Lisedeyken her şey daha iyiydi."

"Bu da nereden çıktı?"  Yıldız omuz silktiğinde omzundaki çanta kaydı ve onu tekrar düzeltti.

"Görmüyor musun? Ders saatleri bu kadar uzun olmamalı biz kırk dakikaya şikayet eden insanlardık." haklıydı. Hep o kırk dakikanın 10-20 dakikaya düşmesini teneffüsün kırk dakika olmasını dilerdik.

"Çocuktuk. Şimdi büyüdük ve böyle saçma şeylere istek duymaya gerek yok." ben böyleydim. Hayatım her zaman gerekli ve önemli olan şeyler doğrultusunda ilerlerdi. Mesela diğer kızlar gibi çıkıp sinemaya gidemezdim. Gidebileceğim tek yer okuldu ve artık staj yerim.

"Biraz eğlenmeyi denesen olmaz mı?" bahçedeki yerimize otururken Yıldız direniyordu.

"Bunun bana göre olmadığını biliyorsun."

"Hadi ama eğlenmek herkese göredir."

Ben hariç.

Muhabbetimiz Altay'ın yanımıza koşarak gelmesiyle son bulurken Yıldız telefonuna döndü. Altay yanağımdan makas alıp bir sandalye yanımıza çekerken fazla neşeliydi.

"Nedimelerim akşama ne işiniz varsa bırakıyorsunuz."

"Nedime mi?"

"İyice saçmalamaya başladın." Yıldız telefonundan kafasını kaldırmadan ona laf sokarken gülmeden edemedim. Bu çocuk nedimenin ne olduğunu biliyor muydu?

"Ya bırakın şimdi Ezgi'yi bu akşam sinemaya davet ettim fakat nazlı kızımız baş başa kalmak istemedi." derken neşeli ifadesini düşürmüştü.

"Ee bundan bize ne Altay?"

"Ya bir dur huysuz nedimem o birkaç arkadaşını çağırdı dedim o çağırıyor benim neyim eksik?" Yıldız hiç vakit kaybetmeden cevabını yapıştırdı.

"Beynin." gülüşümü gizlemek için elimi dudaklarıma bastırırken Altay'ın hedefi artık Yıldız'dı.

"Yav bağımlı nedimem iki dakika şu biricik dostunu üzmesen." tabi ki Yıldız onu takmadı. Altay pes edip tekrar bana döndü.

"İşte dedim ki bende çağırıyorum arkadaşlarımı o da umursamadan çağır dedi. Beni umursamadı inanabiliyor musun? Her neyse işte akşam sinemaya gidiyoruz."

"Beni unut." Yıldız hazır cevabını yapıştırırken aklıma az önceki konuşmamız geldi. Sahiden benimde diğer kızlar gibi eğlenme vaktim gelmemiş miydi?

"Ben varım."


DEVAM EDECEK...

Sessiz CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin