17.Bölüm

104 10 2
                                    

Medya; Cesur ve Vicdan.

VİCDAN YETER'İN BAKIŞ AÇISINDAN

Bir yıldır hasret duyduğum odama neredeyse bir gündür hapistim. Cesur ile mesajlaşmamızın ardından bir daha hiç konuşmamıştık. Görev de miydi? Başına bir şey mi gelmişti? Yoksa benden bir şeyler mi gizliyordu? Bu sorulara yanıt vermemin olasılığı düşüktü ve bir süre de cevap veremeyeceğe benziyordum. Odamın kapısı tıklanıp annem içeriye girdiğinde yüzünde hüzün dolu bir ifade vardı.

"Anne bir sorun mu var?" annem kapıyı ardından yavaşça kapatıp hemen yanıma geldiğinde hiç beklemediğim bir şey yapıp bana sarıldı. Biz çok sarılırdık bu doğru fakat birden bunu yapması beni kuşkulandırmıştı.

"Anne neler oluyor? Beni korkutuyorsun." annemin yüzünü göremesem de burnunu çekişinden ağladığını anladığım da hızla onu önüme çekip sarılmamıza son verdim. Gözü yaşlı annemin yüreğimde oluşturduğu sızı çok büyüktü, bir annenin göz yaşı evladının kalbinde sızlayan bir yara olmalıydı. Çenesini tutup yanaklarından kayıp giden inci tanelerini silip yanaklarına birer öpücük kondurdum. O göz yaşlarının yerini masum birer öpücük doldurmalıydı.

"Söyle bana lütfen saklama." gözlerini gözlerime diktiğinde bir yıkımın beni beklediğini hissetmiştim.

"Memleketten aradılar düğün istiyorlar." 

"Düğün mü?" kaşlarımı çatıp ellerimi indirdiğimde annem hemen ellerime tutundu.

"Hemen celallenme, biz söyledik onlar kızımızın elinde mesleği var dönemez oralara dedik istemediğimizi söyledik ama dinletemedik. Baban bağırdı çağırdı yok saydı ailesini yine bir çare etmedi ama sen merak etme kuzum seni asl-"

"Bir dakika anne yavaştan alalım olayı, memleketten aradılar ve düğün istediklerini söylediler öyle mi? Bu baya bildiğimiz istek değil mi? Neyi istiyor bunlar, radyodan istek parça mı? Sıçarım onların adetine örfüne. Hem sen beş para etmez insanlar için neden göz yaşını akıtıyorsun ki?" 

"Kızım ben senin için ağlıyorum, sürekli heba olmadan, yıkılmandan kalbim kaldıramıyor. Seni çok güçlü ve azimli büyüttüm ama bu kadarı senin için bile fazla." gözlerimden bir yaş benimde kopup gittiğinde ellerim terleyip titremeye başladı. Annemin avucunda titreyen ellerim onu telaşlandırdığın da geriye kaçıp elimi yumruk yaptım.

"Bu hiçbir şey anne. Ben gelin olacağım gün evleneceğim adam tarafından tecavüze uğradım. Hem de için? Bir hiç uğruna. Anlıyor musun anne? Bunlar benim gözümde acı değil, yıkım değil. Beni bundan sonra sadece senin yokluğun yıkar anlıyor musun?" delirmiş halde hem ağlıyor hemde tırnaklarımı avucumun içine batırıyordum. O an annemi kırmamak adına sandalyenin üzerindeki ceketi alıp odadan hızla çıktım.

"Vicdan gitme." ama annemi dinlemedim. Gittim, nereye olduğunu bilmeden.

"Burada ne işin var?"

"Bilmiyorum." 

"İçeri gel." aralık bıraktığı kapıdan içeriye girip salonun ortasında durdum. Buraya nasıl geldim, neden geldim bilmiyordum. Sadece hiç gitmediğim bir yere gitmek istemiştim. Cesur ayakta dikilen beni yönlendirip tekli koltuğa oturttu. Buraya gelmem hata mıydı? Evden öylece çıkmam doğru muydu? Akrabalarımı sikeyim. 

"Adresimi nereden buldun?" omuz silktim.

"Bir yerlerden, belki lazım olur diye almıştım." olumlu anlamda kafasını sallayıp yüzüme bakmaya devam etti fakat ben direk karşıya bakıyordum. O anlamsız tabloya. Sessizlikten sıkılan Cesur kıpırdanıp boğazını temizledi.

"Ne oldu?" cevap vermeden sadece ona baktım. Çok şey oldu Cesur ama ben hangisini anlatacağımı bilmiyorum. Aldığım tedavi sadece beni bedensel olarak faaliyete geçirdi ruhen hala kayıp durumdaydım. Bu bir gerçekti ama bu gerçekten kaçmak çok kolaydı. Bu her gün ' nasılsın' diye sorulan soruya 'iyiyim ' deyip kesip atmakla aynı şeydi. 

"Akrabalarım düğün istediklerini söylemişler."

"Düğün mü? Bunu biraz açık anlatır mısın?"  buğulu gözlerimi ondan çekip tabloya diktim.

"Benim evlenmem gerektiğinin kararını almışlar. Memleketimizden biriyle evlenip namusumu temizlemem için. Onların kirli zihinlerinden daha temiz olan namusumu temizlemem gerekiyor. Ben kirli miyim? Ben namussuz muyum? Evleneceğim kişin tam bir şerefsiz olması beni namussuz mu kılıyor Cesur? Söylesene Cesur bedenim kirli mi?" artık tabloya bakmıyordum, artık oturmuyordum. Ayağa kalkmış karşısında hem ağlıyor hem de çaresizce bağırıyordum. Çaresizler bağırmaz mıydı zaten hep? Bunu çok iyi biliyordum. Cesur sakince karşıma dikilip benim aksine oldukça sakin görüntüsüyle beni tuttu kendine çekti ve her şeyden korumak ister gibi sarıldı. Dokunuşu beni tiskindirmedi, dokunuşu bana geçmişi anımsatmadı. İlk defa kendimi o an temiz ve özgür hissettim. Bu annemin kollarında olmaktan çok başka bir duydu ve bu duygunun adını bilmesem de hep yaşamak istedim. Bağırışımdan kalan sessizlikle fısıldadı.

"Sordun ya hani ben kirli miyim diye sana kirli değilsin demek kolay gelir. Kirlilik ne ki? Bir bardağı kullanırsın kirlenir, çamurla oynarsın kirlenirsin, yere düşersin kirlenirsin. Kirlilik bu, senin dünyanda kirliliğin anlamı bu eğer bahsettikleri buysa evet sen kirlisin. Ben kirliyim, o kirli, dünya kirli.. Fakat sen bu kadar kirliliğin içinde temiz kalmayı başaran tek yanımızsın. O yüzden bir daha bunu sorma, düşünme oldu da düşündün o zaman aklına hep bu anımız gelsin tamam mı?" artık ağlamıyordum. Uysal bir tavırla başımı sallayıp başımı yasladığım göğsünde kalp atışlarını dinledim. Çok hızlı atıyordu ama bunu umursamadım, çünkü kalbinin sesini beni rahatlattığını anımsadım. Bu ses bir gün susarsa ben sakin kalamazdım.

DEVAM EDECEK...

Sessiz CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin