9.Bölüm

171 21 0
                                    

Yorum ve görüşlerinizi lütfen eksik etmeyin...

Medya; Vicdan ve Çakır


Kendimi bulaşığa boğduğum günlerden biriydi. Tüm hafta büro da Çakır'dan kaçmış gerek duymadıkça odasına adım atmamıştım. Ondan kaçıyordum ve bunu neden yaptığımı bilmiyordum. O gün Yıldız odayı bastığında Yaman denen adam onları da hemen aramıza alıp bizi sohbetine çekmişti. Kabul ediyorum ki adam şahane bir şeydi ama yaptığı imalar gerçekten usandırıyordu.

"Kızım bir sorun var mı?" annem elimdeki bezi alıp kenara koyduğunda masanın yanındaki sandalyeye oturdum. Kafam çok karışıktı, kalbimde öyle. Bu kadar çabuk sevip aşık olmam normal miydi?

"Bilmiyorum anne bunun sorun olup olmadığını bile bilmiyorum." annem mutfak kapısını kapatıp babamın duymamasını sağladı. Gerçi babam maç izlerken etrafındaki hiçbir şeyi önemsemezdi. Annem de karşımdaki sandalyeye oturduğunda titreyen ellerimi sımsıkı tuttu.

"Anlat bana anlat ki hafiflesin." o an engel olamadığım bir göz yaşı yanağımdan akıp düştü.

"Bir şeyler hissediyorum ama bu hissettiğim şeyden korkuyorum. Sanki bu yasakmış gibi. Belki de sadece kendimce kurguladığım bir şey fazla saçmaladım değil mi?" annem o beni mutlu eden gülüşüyle uzunca baktı.

"Bu anı hep bekledim."

"Hangi anı?"

"Aşık olup inkar edeceğin anı." ve ben hayatımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamadım. Annemin karşısında aşkımı mı inkar etmiştim? Bir saniye ben aşık mıydım?

"Ne? Hayır anne bu aşk değil."

"İşte bu tam da aşk Vicdan. Sen bunu daha önce hiç tatmadığın için anlamdıramıyorsun. Merak etme kızım bu aşk seni yakıp kavuracak." daha fazla konuşamadan babam içeriye girip masanın yanında durmuş ağlayan bize baktı. Kaşları mümkünmüş gibi daha çok çatıldı.

"Ne yapıyorsunuz burada?"

"Hiç bulaşık yıkıyoruz."

"Yalan söylemeyin! Ana kız bir olup iş mi çeviriyorsunuz?" ağlayan birine söylenmesi en garip şeydi. Biz sadece ağlıyorduk, her zaman olduğu gibi. Yanından geçip giderken bana olan nefret bakışları bir aşkın inkar edilişinden daha çok yakıyordu. Babaydı değil mi? İlk darbeyi yediğimiz kişilerdi. Hayır ben zaten bu dünyaya doğarak yemiştim o darbeyi. Odama girip sefil yaşantıma biraz daha göz yaşı döktüm. Ben aşık olamazdım, darbelerle dolu bir dünya da aşk bana haram olurdu. Tüm geceyi göz yaşlarımı akıtarak geçirdim ve bu beni rahatlatmıştı. Gün doğup yeni bir şeyler kattığında okulun kantindeydim. Bir yanımda Yıldız diğer yanımda Altay.. Sanki bu anı bir daha göremeyecekmişim gibi onlara bakarken gülümsedim. Onlar sahip olamayacağım kadar değerli, kaybedemeyeceğim kadar da kıymetliydiler. Altay sevgilisinin peşinden koşarken Yıldız da iki saatlik dersine gitti. Etrafımdaki her şey tek tek yok olurken asıl yalnızlığın tek başınayken hissedildiğini fark ettim. Telefonumun mesaj sesiyle elimde tuttuğum karton bardağı bıraktım. Mesaj Çakır'dandı.

Çakır Bey

- Okulun kapısına gel.

O burada mıydı? Neden gelmişti? Eşyalarımı toparlayıp çıkışa ilerlerken terleyen avuç içlerimi kotuma sürdüm. Çakır'ın buraya gelmesi en son olabilecek bir şeydi fakat olmuştu. Demir kapının dışında onu tüm sert duruşuyla gördüğümde kalbim yerinden çıkacak kadar çok atmaya başladı. Sakin olmaya gayret edip karşısında dikildiğimde arabanın kapısının açıp eliyle işaret etti. Konuşmadım, itiraz etmedim dediğini yaptım. Fakat bunun gelecekte olacak bir hata olduğunu nereden bilebilirdim ki?

"Bütün bunları sen mi yaptın?"

"Elbette." yine o dağ evine gelmiştik. Bu kez ne koşuşturma vardı ne de korku tamamen heyecan. Evin içi geçen sefere göre daha sıcak ve huzurluydu. Evin tam karşısında gölün üzerine düşmüş ay manzarası ortamı daha da mest kılıyordu. Çakır omuzlarıma kırmızı bir polar bırakıp sofrayı kurmaya devam etti. Ne kadar dil döksem çabalasam da yardım etmeme izin vermemişti.

"Hadi gel." benim için çektiği sandalyeye oturduğum da vakit kaybetmeden kendi yerine geçti. Tavuğun kokusu muazzamdı ve ben epey açtım. Görgüsüz gibi yemeklere saldırıp tıkınırken Çakır'ın tek yaptığı beni izlemekti. Arada bir şeyler yiyor sonra şarabını yudumlayarak beni izliyordu.

"Buraya neden geldik?" bu sorumu bekliyor olacak ki güldü.

"Hislerimizden."

"Ne?"

"Hislerimizden Vicdan, senin hissettiklerinden benim hissettiklerimden. Hislerimizi birleştirmek için geldik." anlamış mıydı? Bu kadar çabuk anlamış olması beni ürküttü.

"Ne hissinden bahsettiğini anlamadım."

"Kaçma çünkü bu defa peşinden gelmeyeceğim." yüzündeki ciddiyet sanki bir daha bunu yaparsam kendime güvenimi kaybederim duruşuydu. Ben de kaybederdim. Hislerimi önümde tutarsam hayatımı, mesleğimi, geleceğimi kaybederdim. O güvenini kaybedecekti ben ise her bir şeyimi.

"Kaçmıyorum bak tam buradayım. Ne dönüşüm var ne gelişim tam ortada hiç bir yere gidemiyorum."

"Bana gel ben her yerdeyim."

"Sen gidemediğim yerdesin." sustuk. Gecenin ışıltısı bizim sessizliğimizi örttü ama yine de hislerimizi ele verdi. Saat epeyce geç olduğunda artık gitmem gerektiğini belirttim.

"Seni bırakacağım." itiraz etmedim ki buna da izin vermez gibiydi. Arabaya binip yol boyunca o suskunluğu sürdürdük. Ben babamdan korkuyordum peki o neyden korkuyordu? Evim gözüktüğünde her şeyin sonuna gelmiştik. Arabayı sakince durdurup öylece bakarken bir veda cümlesi etmek istedim ama bu aptalca olurdu. Kapıyı açtım, onsuzluğa bir adım attım. Gökyüzündeki yıldızlar ana eşlik ederken parıldadılar. Ondan uzaklaşırken arabanın kapısının açılma sesini duydum. Sonra olmaz dediğim bir şey daha oldu. Yağmur yağdı, göz yaşlarımı yıkayan yağmur benim için yağdı.

"Vicdan!" onun gür sesini duyduğumda yağmurun altında bekledim. Ben ağlıyordum o bana koşuyordu. Beklemedik çünkü artık beklemek bizim için zaman kaybıydı. Dudaklarımız buluştuğunda yağmur bizimle senkronize oldu. Anneme inkar ettiğim aşk artık benim yolumdu.

"VİCDAN!" her şey başa dönüp bir darbe olduğunda bu bir son değil asıl başlangıçtı.


DEVAM EDECEK...


Sessiz CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin