19.Bölüm

92 11 1
                                    

Medya; Cesur gibi.

CESUR KURT'UN BAKIŞ AÇISINDAN

Ona yalan söylemek bana ağır geliyordu, her söylediğim yalanın altında eziliyordum. Onun iyiliği için onu kandırıyordum. Bir gün öğrendiğin de hâlâ bu kadar rahat yalanlar söyleyebilecek miydim? Sinirle direksiyonu sağa kırıp arabayı kenara çektiğim de tüm sinirim ve hıncımı direksiyondan çıkardım. Öyle bir çıkmaza girmiştim ki geriye bile dönemiyordum. Telefonumun bilindik melodisi arabanın içini doldurduğunda kimin aradığına bakmadan reddettim. Şuan sadece yalnız kalıp düşünmek istiyordum. Fakat bu olmadı telefonum yine çalmaya başladığında sinirle telefonu açtım.


"Ne var ne?!!" kısa bir sessizlik yaşandı fakat sonra duyduğum sesle kendime küfrettim.


"Umarım rahatsızlık vermemişimdir başkomiserim." aptal gibi kimin aradığına bakmazsam olacağı buydu.


"Kusura bakmayın müdürüm bir anlık boşluğuma denk geldi."


"Merkeze gel, derhal!"


"Emredersiniz müdürüm." ve telefon yüzüme kapandı. Sıkıntıyla Çakır denen ite geç kalacağımı bildiren bir mesaj yazıp merkeze sürmeye başladım.


On beş dakikalık yolun ardından merkeze girdiğimde tüm bakışların odağı ben iken yanıma aceleyle gelen Yusuf'u gördüm. Kendisi hem çocukluk arkadaşım hemde can dostumdu.


"Bu kez fena çuvalladın."


"Sorun ne?"


"Bilmiyorum fakat müdür delirmiş durumda adam ağzından bir ateş çıkarmadı ki o da an meselesidir." daha fazla oyalanmamak adına Yusuf'u ardımda bırakıp müdürün odasına ilerledim. Onu bu denli sinirlendirecek ne olmuş olabilirdi ki? Kapıyı tıklatıp içeriden komut bekledim.


"GEL!" bağrışında hissettiğim sinirle kendime bir güzel okuyup üfleyip içeriye girdim. Oda da volta atan müdürü görmemle işin ciddiyet boyutu hayli yükselmişti.


"Müdürüm sorun ne?" gözlerinden fışkıran alevlerle üzerime yürüyüp göğsüme bir kağıt parçası fırlattı. Kağıdı düşmeden tuttuğumda sorarcasına baktım.


"Aç oku!" kırışmış kağıdı açıp karşılaştığım bilgisayar yazısını okumaya başladım.


Başkomiseriniz sahiden polis mi?


Kâğıda hâlâ anlamsızca bakarken


"Arkasına bak." müdürün talimatıyla kağıdı çevirdim ve gördüğüm siyah beyaz fotoğrafla sinirlerim zıpladı. Fotoğrafta Yiğit piçinin tamamen açık bir halde görünüyordu ve adam basbaya sırıtıyordu. Fakat karşısındaki kişinin yüzünün yarısı görünürken el sıkışıyorlardı. Adamın saç tarzı ve giyinişi tamamen benken yüzü andırmıyordu bile.


"Bu benden değilim." kağıdı avcumda ezerken sinirden gözüm seğirmeye başlamıştı.


"Ahmak sen olmadığını tabi ki biliyorum ama seni tehdit etmeleri için gereken sebebi bulamıyorum, ne çeviriyorsun Cesur? Sen bir polissin ve tehdit edilemezsin ama gel gör ki kendilerini göstermeye bile götü yemeyen pezevenkler bunu epeyce başarıyor. Söyle bana seni tehdit etmeleri için sebep ne?!" sustum. Sustum çünkü ona sevdiğim kadının intikamını alacağım diyemedim. Ona bir genç kızın hayallerinin gidişinin intikamından bahsedemedim.


"Bilmiyorum ama bulacağım bulduğum da tehditin onlara ne demek olduğunu göstereceğim." arkamı dönüp çıkacağım esnada beni durdurdu.


"Öyle bir şey olmayacak adım kadar eminimki seni neden tehdit ettiklerini biliyorsun. Ya şimdi konuş ya da dönüşü olmayan bir yola gir." ben zaten o yola çoktan girmiştim. Bir yeminim vardı ne pahasına olursa olsun intikamımı alacaktım. Cevap vermeden odadan çıktım. Yusuf yanıma doğru ilerlerken ona şimdi zamanı olmadığını belli eden bir bakış attım. Merkezden çıkıp arabaya yerleştiğimde telefonumdan intikamın ilk adımı olan numarayı tuşladım.


"Alo kardeşim."


"Bana gel hemen." telefonu kapatıp derin bir soluk aldım. Elimde buruşmuş kağıdı torpidonun gözüne atarken zamanı geldiğinde bu kağıdı sahibine yedireceğimi kendime hatırlattım.



"İçeri gel." kapıyı ardımda açık bırakıp içeriye geçtiğimde Çakır da peşimdeydi.


"Neler oluyor? Apar topar çağırdın beni."


"Biri üzerime oynuyor." karşımdaki koltuğa yerleştiğinde boş bardağa viski doldurup ona uzattım.


"Nasıl?" derken bardağı alıp yudumladı.


"Merkeze benim Yiğit denen piçle çekilmiş sahte bir fotoğraf ve yazı göndermiş. Adamın saç tarzı giyimi benken yüzü andırmıyor bile ki yüzünün yarısı gözüküyor." kaşları çatık düşünceli bir halde baktı.


"Onlarla işimiz nerdeyse 1 yıl önce kapandı intikam peşinde olmaları manasız."


"İntikam değil başka bir şeyin peşindeler." bu dediklerim onu daha da düşündürdü. Düşündü düşündü ve oltama düştü.


"Vicdan.." dudaklarının arasından çıkan isim ona hiç yakışmazken onu öldürme isteğimle savaştım. Hâlâ nasıl bu kadar rahat ismini anabilirdi? Yüzünün rengi attığında elleri titremeye başladı.


"İyi misin?"

Umarım geberiyorsundur piç.


"B-ben bilmiyorum yani sanırım neyin peşinde olduklarını biliyorum fakat bunu tek başıma halletmem daha iyi." tek kaşım istemsizce yukarı kalktı.


"Neden?"


"Sen polissin mesleğinin tehlikeye girmesini istemezsin hem zaten tehl-" konuşmasını bölen telefonumun melodisi oldu. Ceketin cebinden telefonumu aldığımda onun ismimi görmemle gerildim. Çakır'dan uzaklaşıp pencerenin kenarına geçtiğimde aramayı cevapladım.


"Cesur Cesur yardım e-et babam!"


DEVAM EDECEK...

Sessiz CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin