4.Bölüm

257 28 4
                                    

Medya; Vicdan

Çalışmak bana hep keyif vermiştir ve asla sıkmamıştır. Fakat şuan içinde bulunduğum ortam çalışma isteğimi bir kalemde siliyor. Bileğimdeki siyah tokamı alıp saçımı tepeden dağınık bir topuz yaptım. O kadar bunalmıştım ki birazdan ' İmdat! Adam bunaltıyorlar!" diye bağıracaktım. Dosyalardaki belgeleri dava sırasına göre yerleştirmeye devam ederken kapım çalındı. Evet Çakır bey bana bir oda vermişti ve bu oldukça şaşırtıcıydı.

"Gir!" kapı açılıp Çakır beyi gördüğümde direk ayağa kalktım. Çakır'ın yüzündeki tebessüm beni kıl etse de sabit durdum.

"Yorulmuş ve açıkmış olabileceğini düşündüm bu yüzden sana bir teklifim var." acıkmam ve yorulmam çok sorun bunalmamdı.

"Nedir?"

"Benimle öğle yemeği ye." benimle yemek yemek mi istiyordu? Bu bana biraz garip gelse de bu bunaltıcı yerden kurtulmak için iyi bir yoldu.

"O halde gidelim." masanın üzerindeki çantamı koluma takıp odadan çıktım. Belki biraz hevesli görüntü sergilemiştim fakat yerimde kim olursa aynı şeyi yapacağından emindim. Apartmandan çıkıp otoparka ilerlerken bu eski binanın bir otoparkı olması ilginçti. Çakır bey arabanın kilidini açtığında önümdeki siyah range rovera baktım. Bu hep hayalimdeki arabaydı ve şuan karşımdaydı.

"Binmeyi düşünüyor musun?" arabaya olan hayranlığıma biraz ara verip ön koltuğun kapısını açıp yerleştim. Koltuk oldukça rahat olsa da kendimi diken üzerimde gibi hissediyordum. Apartmanın sınırlarından çıkıp trafiğe karıştığımızda kaç gündür aklımda olan soruyu sordum.

"Çakır bey bu kadar zengin olduğunuz halde neden bir apartmanda büro açtınız?" gülüp direksiyondaki hakimiyetine ara verdi.

"Bugünlere kolay gelmedim ben, bir apartman dairesinde kuru ekmek yiyerek okudum. Yalnızdım. Bir tek kardeşim vardı ama varlığıyla yokluğu birdi. Sonra bu kadar yalnızlığın içinde okudum ve iyi bir adam oldum. Etrafımdaki her şey yavaş yavaş yerine geldi fakat bir aile etmedi. Bir apartman dairesi istedim çünkü geldiğim yeri asla unutmamam gerektiğinin farkındaydım." sözleri bittiğinde yeşil yandı ve arabada sessizlik hakim oldu. Bu kadar yalnızlığa rağmen güçlü ve nefes almasını bilen biriydi. Acaba ailesine ne olmuştu? Adamı daha da sık boğaz etmemek için sormadım.

Arabayı yeniden bir otoparka park ettiğimizde şık bir restaurantın yanındaydık. Emniyet kemerimi çözüp arabadan indiğimde buraya tek başıma yemek yemeye gelirsem asla ödeyemeyeceğimin farkındaydım. Restauranta doğru yürümeye başlamışken arkamdan Çakır beyin seslenişini durdum.

"Vicdan! Nereye gidiyorsun?" omuz silkip restaurantı gösterdiğimde gülerek yanıma geldi. Neden güldüğünü anımsayamdan elimi tutup arkasından çekiştirdi.

"Ekmek arası köfte dururken sahiden o şeyler mi yiyeceksin?" şaşkınlıkla önünde durduğumuz köfte arabasına bakarken beni yönlendirip küçük tabureleri oturttu. Sonra bunu hep yapıyormuş gibi seslendi.

"Usta 2 tane de buraya at!"

"Ne yani ciddi ciddi köfte mi yediniz?"

"Bininci defa sordun ve bininci defa evet dedim." telefonun ardından gelen müzik sesine göz devirsem de çamaşırlarımı toplamaya devam ettim. Patronum Çakır beyle oturmuş o leziz köfte ekmekleri yemiştik ve galiba yediğim en iyi köfte ekmekti. Yemek boyunca kendimizden bahsedip üstün körü tanışmıştık. Her şey güzel gidiyordu ki telefonu çalıp iş çıkınca buna ara verdik. Bunu sorun etmedim çünkü o kısa zaman güzelliği bana bir süre yeterdi.

"Daldın gittin yine." eh bir de Yıldız sorunumuz vardı. Ona bu olaydan bahsetmeyecektim fakat bunu biriyle paylaşmadan duramadım.

"Bu kadar işte zaten telefonu çalınca her şey sona erdi."

"Vicdan sen yoksa hoşlanıyor musun bu adamdan?" katlamakta olduğum tişörtümü aniden bırakıp ayağa kalktım. Ne? Saçmalıyor.

Sahiden saçmalıyor.

"Ne hoşlanması? Daha dün bu adamı öldürmek için yer arıyordum unuttun mu?" ondan hoşlanmam söz konusu bile olamazdı.

"Bilirsin en büyük aşklar nefretle başlar klişesi. Sende bu klişeye kurban gitme ihtimalin yüksek." Yıldız'a göre hayat klişelerden ibaretti bana göre çalışmaktan.

"Yıldız benim aşık olacağım tek şey kitaplarım bunu bilmiyormuş gibi davranma." çamaşırların işi bittiğinde hoparlörde olan telefonumu alıp hoparlörden çıkardım. Yatağa uzanıp tavana bakarken onu dinliyormuş havası takındım. Onu dinlemiyordum. Çünkü yine aynı edebiyatı yapıp başımı şişirecek ve bende sinirlenecektim. Sinirlenmek istemiyordum bugün güzel bir gündü. Odamın kapısı tıklanıp annem kafasını içeriye uzattığında telefonu kulağımdan çektim.

"Yemek hazır, hadi gel!"

"Hemen geliyorum." tekrar telefona döndüğümde Yıldız edebiyat peşindeydi.

"Yıldız ben kapatıyorum hoşça kal."

"Bekle dah-" ve konuşmasına daha fazla izin vermedim. Telefonu yatağın üzerine fırlatıp odamdan çıktığımda babamı her zamanki yerinde yemeğini beklerken gördüm. Çabuk hareket edip sıcak çorbayı önündeki tabağa koydum. Herkesin yemeği tam olduğunda yerime geçip iştahla yemeğe başladım.

"İş nasıl?" sıcak çorba dilimi yakarken bunu yansıtmamak adına dilimi ısırdım.

"İyi gidiyor bir sorun yok." diye cevapladım babamın sorusunu. Az sonra daha çok soru soracak ve yemek bana zehir olacaktı.

"Patronun nasıl? Bir yanlışı var mı?" babam böyleydi. Beni korumak ister fakat sonu hiç iyiye gitmezdi.

"Bir yanlışı yok baba düzgünce çalışmaya çalışıyorum."

"Ahmet sıkma kızı."

"Sen karışma." yemek sofrası aniden gerildiğinde olacakları bilmem şaşırtmadı. Annem sus pus yemeğine döndüğünde babamın odağı bendim.

"Bak Vicdan biz şerefli namuslu bir aileyiz. Her ne kadar adetimize uygun olmasa da okumana izin verdim ama ufak bir hata seni köye yollar. Şurada az bir zamanın kaldı sonra zaten evleneceksin." kaşığı aniden masaya düşürdüğümde ne yapacağımı bilemedim.

"Ne? Ne evlenmesi?" babam kaşlarını çatıp kızgın sesiyle konuştu.

"Evlenme çağın geldi de geçiyor namusuna bir laf gelmeden evleneceksin. Daha fazla bu yükü taşıyamam." hayal kırıkları dolu bir dünya da yaşamak benim işimdi. Ben hayal kırıklığıydım. Ailem hayal kırıklığıydı. Tüm bu evren hayal kırıklığıyla doluydu. Sandalyemi geri itip ayağa kalktığımda ilk kez korkusuz hissettim.

"Ben namusuma laf uzatacak bir şey yapmadım, yapmam da. Ben senin yükün değil, kızınım. Ama sen merak etme mezun olduğum da bu iş bitecek." annem göz yaşlarıyla bana baktı.

"Ne demek o?" daha fazla konuşmadım.

"Size afiyet olsun." odama kapanıp tüm gecemi ağlayarak geçirirken düşündüm. Evden kaçmayı, hayatıma son vermeyi düşündüm. Ama bunlar yanlıştı burada kalıp savaşmadan doğruyu bulamazdım. Bu doğru hayatıma bedel olsa da savaşacaktım.


DEVAM EDECEK...

Sessiz CinayetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin