▪︎8▪︎ ↑GÜNAHIN PENÇESİNDE↓

30.3K 2K 1.6K
                                    


🎼 Kaldık Böyle - İşgal

🎼 Kaldık Böyle - İşgal

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


8. BÖLÜM:
"GÜNAHIN PENÇESİNDE."


Hislerime yenildiğim bir vaktin şafağında, güneş karşımdaki adamın gülüşlerinde açıyordu. Ruhum sıcaklığıyla ısınıyor, varlığı kalbime ağır geliyordu. Sanki damarlarımda dolanan kan onun için çağlayarak akıp duruyordu.

"Yesene," diye ufak bir ikazda bulunduğunda, üzerimdeki dalgınlıktan sıyrılmaya çalıştım bir süre. "Tabi senin yaptığın menemen kadar lezzetli değil ama... İrade edeceğiz artık."

İltifatı karşısında duraksadım; sözleri gerçekten beklenmedik miydi yoksa ben mi kalbimin deli gibi çarpması için bahane kolluyordum bilmiyorum ama duyduklarımı kaldıramadığım kesindi. "Hazel," Eli masanın üzerinde duran elime uzanıp kocaman eliyle sarmaladı. "İyi misin sen?"

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Destina, kocası ve kızıyla çoktan gitmiş olmasına rağmen hala etkisinden çıkabilmiş değildim. Aklıma küçük kızının Armağan diye şakıması geliyor ve ben bu zamana kadar sürekli yan yana olduğum kaybetme duygusunu ilk defa başka bir açıdan tadıyordum. "İyiyim," diye mırıldandım kısık bir sesle. Başparmağım Kamer'in sert, damarları oldukça belirgin olan ellerinde gezindi yavaşça. "Sadece Destina'da kaldı aklım biraz."

"Uzaktan imrenilesi bir aile gibi görünüyorlar," diye konuştuğunda dikkatle onu dinliyordum. "Ama çok yaralılar Hazel, adamın Destina'ya bakarken gözlerinde oluşan heyecanı da açıkça görüyorsun, ne denli paramparça olduğunu da."

"Tıpkı bizim gibi," Yaralı bir çocuğun küskünce kurduğu kırık cümleler gibiydi ağzımdan dökülenler. "Ne kadar kırık dökükse bir o kadarda başa çıkılamaz bir sevdanın içindeler."

"Bizim gibi." diyerek onayladı söylediğimi. Bakışları öyle yoğun, öyle dibi olmayan bir bataklıktı ki; karşımda olduğu, bana böyle baktığı her an göğsümde çağlayan kalbim ritmini bozup nefeslerimin katili kesilecekmiş gibi hissediyordum. Elimi serbest bırakıp geri çekilirken gözleriyle tabağımı işaret etti. Hafifçe gülümseyip çatalımı elime aldım. "Aslında saat daha çok erken, sanırım bu yüzden pek iştahım yok." Gerçekten de saat çok erkendi, olduğumuz yerde bizden başka sadece bir çift vardı.

"Hazel," deyip durdu. Elindeki çatalı yavaşça tabağına yaslayıp kaşlarını çattı. "Hazel'im, güzelim..."

Başımı uslu bir çocuk gibi sallayıp daha fazla konuşmasına müsaade etmeden önümdeki kahvaltılıkları ekmeksiz bir şekilde hızlıca yemeye başladım. Sabrını zorlamanın bir manası yoktu değil mi? Son zamanlarda yaşadıklarımız dolayısıyla öğünlerimi ya ertelemiş, ya da bir iki lokmayla geçiştirmiştim. "Çok zayıfladın," Bunu kısık, kendini suçlar bir tavırla dile getirdi. Hareketlerim yavaşladı lakin bakışlarım önümdeki tabağımdaydı. "Bunun nedeni olduğumu bilmek..."

KARANLIK OKYANUS IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin